Tohumuna, toprağına, geleceğine sahip çık

Çocukluğumdan beri bahçeye, sebzeye, meyveye, bahçe işlerine meraklıyımdır. Ekerim, biçerim.. Daha doğrusu ekmeye, biçmeye çalışırım.

Yaşım yavaş yavaş ilerlemeye başlayıp iş hayatımın yoğunluğu arttıkça bu merakımı, bir meraktan öte bir hobiye, uğraşa çevirmeye başladığımı ve bu şekilde kimi zaman stresimi kimi zaman yorgunluğumu attığımı fark ediyorum.

İnternet üzerinden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum, takip ettiğim bazı sosyal medya hesapları var, bu hesaplar sayesinde neredeyse her gün yeni bir şeyler öğreniyorum. Öğrenmeye çalışıyorum.  Okumaya devam et “Tohumuna, toprağına, geleceğine sahip çık”

erdalerdogdu.com ile geçen 11 sene!

Geçtiğimiz günlerde linkedin profilimden bildirim aldım, iş yıldönümüz kutlu olsun diye. Baktığımda profilime eklediğim blog yazarlığı işinin 11. yıl gösterdiğini gördüm. 2007’de Sevgili Dostum Sinan Ata‘nın doğum günü hediyesi olarak alıp bana hediye ettiği erdalerdogdu.com, Temmuz 2007’de blog olarak nefes almaya başladı. 2007-2010 yılları arasında bu bloga çok fazla farklı konuda, çok fazla içerik girdim. 2010’un sonunda ise, tematik olarak sadece iletişim bilimleri üzerine yazı yazma kararı alarak hem eğitimini aldığım hem çalıştığım hem de eğitimlerini vermeye çalıştığım konular üzerine yazmaya başladım ve mümkün oldukça da bu konuların dışına çıkmadım. Aslında o süreçten sonra çok fazla içerik ürettiğimde söylenemez. Belki sosyal medya paylaşımlarımın artması, belki iş hayatımın yoğunluğu belki de tembelliğimden olsa gerek blogu çok ihmal ettim.

Dün Sevgili Ömer Akgün‘ün facebookta yaptığı paylaşımı gördüm ve belki de ondan utandığım için bugün bu yazıyı yazıyorum diyebilirim.

Aynen onun paylaşımında yazdığı gibi, mesela benim gibi “dünyaya söyleyecek sözlerim var” gibi bir düşünceyle bu işe girişmiş biri için de ne iş yoğunluğu ne de sosyal medya içerik üretmeye engel olmamalıydı ama maalesef bunu başaramadım. Ama umarım en kısa zamanda bu tembelliğimden kurtularak yeniden adam akıllı içerik üretmeye başlayabilirim. Çünkü blog yazarlığının ya da daha doğrusu bir blog profiline sahip olmanın; Okumaya devam et “erdalerdogdu.com ile geçen 11 sene!”

Müşteri Çağında Müşteriyi Mağdur Eden Marka Olma Örneği @TEB

2013 yılında çalışmaya başladığım şirket maaş hesaplarımız için TEB – Türk Ekonomi Bankası ile çalışma kararı kaldı. O zaman bu banka ile çalışmaya başladım, 2015 yılında o şirketten ayrılmama karşın yine kredi kartı hesabım, tüm faturalarımın otomatik ödemesi, aracımın hgs geçişi dahil bir çok işlemi o süreçten bugüne TEB üzerinden gerçekleştirdim.

Ama gerçekleştirdiğim işlemlere karşın her ay hesabımdan ekstra ücret kesilmesinden dolayı geçtiğimiz hafta itibariyle otomatik ödemelerim (web sitesi üzerinden), hgs kartım (şubeye giderek) ve kredi kartımı (call center üzerinden) iptal ettirdim. Banka kartımı da iptal ettirecektim ama onu web sitesi üzerinden yaptırabileceğimi düşündüğüm için sonraya bıraktım. Dün de mevcut banka hesap kartımı kapattırmak için TEB internet şubesine giriş yaptım.

19.06.2017 Pazartesi günü defalarca hesap kapama işlemini denemiş olmama karşın sürekli yukarıda ekran altıntısını göreceğiniz hatayı verdi. Bu sebeple ilgili numarayı aramaya başladım. 1, 2, 3, 4, 5, 6… defalarca aradım. Kimisinde 15-16 dakikaya yakın bekledim kimisinde bekleme süresi çok uzun dilerseniz sıranız geldiğinde biz sizi arayalım diye bir sesli not verdikleri için Benim Bankam Beni Arar uygulamalarını kullandım. Ama beni aramamalarına karşın her seferinde aşağıdaki gibi sms attılar. Hat olarak Vodafone kullanıyorum, teyit amaçlı ilgili markadan bilgi alabilirler. Eğer arandıysam ve telefonu açmadıysam yani bana ulaşamadılarsa ben kendilerinden özür dileyeceğim ama çalıştırdıkları yani bu sms’i bana atma yetkisine sahip olan çalışanlar kimse ben onların yalancı ve görevlerini yapmayan çalışanlar olduğundan emin olduğumu söyleyebilirim.

Bana atılan sms’lerin ekran görüntüsü yandaki gibidir ama ben aranmadığıma eminim, (twitterda yaptığım paylaşımlarından ardından genel merkezden arayan kişi, meşgul olduğum için bana ulaşamadığını, ilgili arkadaşların böyle not tuttuğunu söyledi ama telefonumda çağrı bekletme özelliğini kullanırım, telefonum kimseye meşgul çalmaz, gelen çağrıyı ekranımda görürüm)

Bu sms’lerin ardından anladım ki ben bankaya ulaşamayacağım, bu sefer de twitter üzerinden TEB’in resmi twitetr hesabına 2-3 tweet attım. Mention geldi DM geldi derken yaklaşık 6-7 saat sonra saat 16.40 civarında  TEB Genel Merkezden 4441466 numaralı telefondan arandım. Arayan arkadaş sağolsun, gayet ilgili şekilde konuştu, yaşanan aksaklıktan dolayı özür diledi. Daha sonra işlemimin gerçekleşmesi için ben müşteri temsilcisine yönlendirdi. Müşteri temsilcisi arkadaş, önüne düşen bilgilerin benim olmadığımı söyleyerek, işlem yapamayacağını benim daha sonradan tekrar aramamı söyledi, ben de gün boyunca bankaya ulaşmaya çalıştığımı en sonunda genel merkezden aranarak kendisine yönlendirildiğimi bu sebeple kendisinin beni işlemi gerçekleştirebilecek bir kişiye yönlendirmesini rica ettim, o da bir müddet beklettin sonra şu an işlem yapamacağını ama beni geri arattıracağını söyledi ve telefonu kapattı. Bu yazımdan da anlayacağınız üzere tabi ki beni kimse aramadı. Okumaya devam et “Müşteri Çağında Müşteriyi Mağdur Eden Marka Olma Örneği @TEB”

Nedir bu imam hatipliler ile derdiniz?

Her ne kadar blogumda böyle konulara yer vermesem de bu sefer içimden yazmak geldi. Susmaya içim el vermedi!

Nedir bu insanların imam-hatipliler ile alıp veremediği anlamıyorum, anlayamıyorum..

Her ne kadar hiçbirimiz ilahiyat mezunu olmasak da ilahiyatta okumayı aklımızın ucundan dahi geçirmesek de babam imam-hatip mezunu, rahmetli ablam imam-hatipliydi, bir büyüğüm olan ablam imam-hatip mezunu, ben imam-hatip mezunuyum, küçük kardeşim de aynı şekilde imam-hatip mezunu.

Bu sebeple bu konu üzerine bir şeyler yazmak istedim.

Babasının bedduasını almış, babası tarafından reddedilmiş olan güya din alimi biri, güya imam-hatip mezunu biri durup dururken niye gündeme böyle bir konu atar, niye böyle bir konuyla gündeme gelmek ister?

Kimlerin derdi var bu imam-hatipliler ile hele çıksınlar meydanlara da görelim! Aslında burada mevzu bahiş olan şeyin imam-hatip liseleri olduğunu da hiç sanmıyorum.

28 Şubat sonrası 2000 yılında güya meslek lisesi problemi varken belki geleceğimden vazgeçerek babamın yönlendirmesi ile imam-hatip lisesine kaydımızı yaptırdık, aynı dönemde ablam da başka bir imam-hatip lisesinde eğitim alıyordu. Kısa bir süre sonra mezun oldu ama hem katsayı problemi hem de başörtüsü konusunda uygulanan adaletsizlik ve zorbalık yüzünden üniversite eğitimini o dönemde alamadı. Ben 2004 yılında mezun olduğumda Ak Parti yönetime gelmişti ama uzunca bir süre daha hem katsayı hem de başörtüsü problemi devam etti. Ama 90’lı yıllardan 2000’lerin ilk yıllarına kadar devam eden süreçte birçok imam-hatipli, imam-hatiplilerden çok öte meslek liseli kardeşimiz başta katsayı problemi ardından başörtüsü zorbalığı ile mağdur edildi, mağdur oldu, biz de olduk. Ama  “Pusu kurucucuların en hayırlısı Allah’tır, eğer bize bir pusu kurulmuşsa, bizler mağdur ediliyorsak, elbet Rabbimizin de bir planı vardır ve eğer inanıyorsak elbet bir gün galip geleceğiz..” şeklinde bir inancımız vardı. Şükür, hiçbir şeyhin, cemaatin ya da  grubun elini, eteğini öpmeden bilgimizle, ilmimizle, inanç ve çalışkanlığımızla bugünlere geldik. Okumaya devam et “Nedir bu imam hatipliler ile derdiniz?”

Yetersiz kelimeler, bağıramayan duygular…

KorkmaSöze nereden başlayacağımı bilemiyorum aslında. 15 Temmuz ile ilgili belki 4-5 farklı yazıya başladım ama hiçbir kelime içimdeki duyguları tam karşılayamadı, yazılar yarım kaldı. Tam o lanet geceyle ilgili yaşananlar sonrası ortalık durulmaya, karanlıklar aydınlanmaya başlamışken bu sefer ardı ardına gelen terör saldırıları ile içimiz yine karanlığa büründü.

60-80 yılları arasında ülkemi darbelerle, kardeş kavgalarıyla, her türlü pislik ile karıştıran güçler 80 sonrasında artık başka bir piyon kullanma amacıyla başımıza güya kendi bağımsızlıkları için mücadele eden ama hem kendi soylarına hem de ekmeğini yedikleri, suyunu içtikleri, okullarında okuyup, hastanelerinde tedavi oldukları vatana ihanet etmeleri amacıyla bir terör örgütünü musallat ettiler başımıza.

Biz millet olarak neredeyse 40 yıldır onlarla mücadele etmeye çalışırken ya da mücadele ettiğimizi sanarken, arada bir başka piyonlar girdi devreye, hatta biz PKK’nın yanında DHKP-C, Daeş, Hizbullah vb. uğraşırken hiç görmediğimiz, duymadığımız bir terör örgütü içten içe ülkemizi kuşatmış ve neredeyse her noktasını haince ele geçirdiği devletin, halkına tankla, topla, silahla saldırmaktan çekinmeyip halkın tokadıyla inlerine geri sokuldular.

Biz tam, ortalık biraz duruldu derken son iki günde gelen terörist saldırı haberleri ile yine içimiz yandı. Okumaya devam et “Yetersiz kelimeler, bağıramayan duygular…”

Erol Olçok Anısına Birkaç Kelime..

Erol OlcokÖncelikle belirtmem gerekir ki Erol Bey ile daha önce tanışma fırsatı bulamadım. Ama sevdiğim iletişimcilerin, ustaların isimlerini blogumda yaşatmayı seviyorum. (Ör: Alâeddin Asna’ya bir yazı..) Onun değerli ismi de blogumun bir köşesinde bulunsun, ardından gelecek çırakları da bir vesile adını duymuş olsunlar istedim.

Üniversitede öğrenciyken, defalarca yanında staj yapmam noktasında yönlendirildim, gidip tanışmam tavsiye edildi, mezun olduktan sonra defalarca “Erol Olçok var, muhakkak onun yanına bir gitmelisin” diyen büyüklerim oldu ama her ne hikmetse onunla görüşmek, tanışmak bir türlü nasip olmadı. Mezun olmamın ardından reklam yerine PR seçince yollarımız kısmen de olsa ayrılmış oldu. Ama işlerini her zaman takip ettim, blogumda da defalarca yer verdim. (Ör: Ak Parti Nevruz Reklam Filmi Yayınlandı“Cumhur Başkanını Seçiyor” sloganı büyüktür “Ekmek İçin Ekmeleddin” sloganından) Okumaya devam et “Erol Olçok Anısına Birkaç Kelime..”

Hedefsiz Gençler, Kaybedilen Gelecek..

Hedef BelirlemeGeçtiğimiz günlerde bir vesile lise öğrencilerine üniversiteye hazırlık için ek ders hizmeti sunan bir kurumun rehber öğretmeniyle sohbet edebilme fırsatım oldu. 3 aşağı 5 yukarı aynı yaşlarda olduğumuzu düşündüğüm öğretmenimizle aynı noktalardan dert yandık biraz.

Biz çok yaşlı insanlar değiliz, çok değil 10 sene öncesinde üniversite kazanabilmek için nasıl bir stres yaşadığımızı hala iliklerimde hissediyorum ki ben ve aynı sıralarda okuduğum kardeşlerim her ne kadar iyi öğrenciler olsak da sınavdaki sorulardan önce aşmamız gereken bir katsayı problemi ile karşı karşıyaydık.

Neyse geçmiş gün olur ki adı üstünde geçti, gitti.

Bugün, hedefsiz, ne yapmak istediğini bilmeyen, giyim, saç kesimi gibi akımları kimi zaman aylık değişen, buna hemen entegre olan, aileye karşı tepkisiz, çoğu zaman onlarla konuşmayan, tek derdi, cebindeki telefonun markası, giydiği pantolonun paça şekli olan, sosyal medyada kaç takipçisi ve attığı fotoğrafa gelen like sayısı ile uyuyup uyanan bir jenerasyonla karşı karşıyayız?

Ama son 10 senede gelen yeni jenerasyona ne oldu?

Teknoloji mi çok gelişti? Tamam gelişti… (Daha da gelişecek, artık bundan geri dönüş yok..)

Bu ülke çok mu zenginleşti? Bence zenginleşmedi… (Ama bizler ve bizden sonrakiler daha çok çalışırsa daha zengin olacağız..)  Okumaya devam et “Hedefsiz Gençler, Kaybedilen Gelecek..”

Sevgililer Gününe Özel Hediye!

Sosyal hayatımızın içinde bazı günlere diğerlerinden daha fazla önem yüklenilmiş ve insanlar o günlerde farklı davranışlar göstermeye başlamışlardır. Annemiz bizim için hergün önemlidir ama ona bir şeyler hediye etmek için anneler gününü bekleriz ya da bir insanın sevgilisi için özel bir şeyler yapması noktasında özel bir günü beklemesine ne gerek var anlam veremem aslında. Ama birçok yazımda diyorum ya, biz iletişimciler iyi büyücüleriz ve bu günlerin özelleşmesinde insanların kitleler halinde benzer davranışları göstermesinde ve böylesine bir satın alma çılgınlığı yaşanmasında bizlerin de parmak izleri var.  Okumaya devam et “Sevgililer Gününe Özel Hediye!”

Doğada Gör Gerçeği

Geçtiğimiz günlerde sabah işe giderken her sabah rutin olarak yaptığım balıklara simit atma eyleminde gözümde ve aklımda bir konu canlandı.

balik 1

Denizde sürü halinde belki de tek tek dolaşan balıklar vardı.  Aynı sabahları işe giderken ya da günlük yaşamda çarşıda pazarda dolaşırken yukarıdan bakınca sürü halinde gözüken ama çoğu zaman bireysel ya da ikili üçlü gruplar halinde dolaşan bizler gibi. Okumaya devam et “Doğada Gör Gerçeği”