“Sanma ki dert sadece sende var. Sendeki derdi nimet sayanlar da var…”
Bu cümleden öte sözümüz olamaz aslında. Ama son 1 aylık dönemde yaşadığım bazı sağlık sorunlarımdan esinlenerek yine de bir şeyler yazmak istiyorum.
Geçtiğimiz ramazan bayramının 1. günü gecesi rahatsızlandım ve sonrasında geçen 10 günü yatarak, 40 derece ateşle, soğuktan titreyerek, ishalle geçirdim. Anladım ki; sağlık olmayınca bayramın dahi tadı olmazmış, hayatın zevki kalmazmış. Bu da kulağıma kendimce bir küpe oldu; “Hastalık gelmeden önce sıhhatin kıymetini bil”mek, sağlıkla aldığımız her nefesimize, yaşadığımız her güne şükretmek lazımmış.
“Aile başa taç imiş Nur’u Hüdadan…”
Ben yavaştan 30’lu yaşlarına yaklaşmış, son 5-6 yılını aileden uzakta yaşamış biriyim. Kendi başımın çaresine her halükarda bakabilecek yeti ve güce sahip olduğuma inanır ve bu doğrultuda yaşardım ama hastalık gece vurunca ve sabaha değil yataktan kalkmak, yan odalardaki aile fertlerine seslenemeyecek hale geldiğinde tüm inanç ve yetiler kifayetsiz kalıyormuş. Ve yaşınız, boyunuz, posunuz ne olursa olsun gerektiğinde anneniz, ablanız sabaha kadar başınızda bekleyebiliyor, babanız sizi neredeyse sırtına alarak geçenin bilinmeyen saatinde hastaneye götürebiliyormuş.
İşte o zaman gerçekten çok daha iyi anlıyormuşsunuz “ana gibi yar, baba gibi liman olmayacağını.”
Sonrasında; Okumaya devam et “Hayata, sağlığa, şükre, aileye dair…”