Bugün gazeteleri karıstırırken uzun süredir okumadığım güzellikte bir yazı okudum.Yazının yazarı ülkemizin çok iyi tanıdığı isimlerden biri olan Hasan Celal Güzel. Umarım ki içinizde bu ismi ilk kez duyan yoktur. Hasan Bey bu ülke siyasetini ilkiklerine kadar yaşamış ve bu olayı en iyi özümsemiş biridir.Hasan Bey’in bugün radikal gazetesin de yazdığı yazının başlıgı benim bu başlıga attığım başllık.yazı üzerinde hiçbir oynama yapmadan olduğu gibi buraya copy paste denilen olayı gerekleştirerek ekliyorum…Eğer gazetede bu yazıyı okumadıysanız buradan okumasınızı şiddetle tavsiye ederim.Çünkü ögrenilecek çok güzel kelimeleri bir araya getirmiş sevgili yazar..lafı uzatmadan yazıyı sizlerle paylaşayım:
…
İçinden kıs kıs gülerek ‘Canım, hukuk var; hukukun sonucunu bekleyelim’ diyenlerin dışında, Türkiye’de, hattâ dünyanın her yerinde, AK Parti’nin kapatılma dâvası, bir hukuk meselesi olarak değil, iktidar mücadelesi olarak görülüyor. Ağzınızla kuş tutsanız, yedi ay önce oyların yarısını alarak parlamentonun beşte üçlük (yüzde 62’lik) çoğunluğunu elde etmiş ve tek başına iktidara gelmiş bir siyasî partinin kapatılmak istenmesini, birazcık demokrasi terbiyesi olan kimseciklere anlatamazsınız. Azınlığın çoğunluğa tahakkümünü, ‘çoğunlukçuluk’ gibi yeni terimler icat ederek meşrulaştırmaya çalışmak, dünyanın yuvarlak olmadığını, iki kere ikinin dört olmadığını iddia etmek gibi bir şeydir.
Ortada, oligarşik despotizmin lâikliği bahane ederek yargı üzerinden yürüttüğü bir ‘iktidar kavgası’ vardır. Milletimiz bu kavgayı, 27 Mayıs’tan beri yaşıyor ve mahiyetini de çok iyi biliyor.
* * *
Türkiye’deki jakoben oligarşinin âdeta bir vehim ve paranoya hâline getirdiği iki senaryo vardır:
Birinci Senaryo’ya göre, câhil halkın(!) seçtiği iktidardaki çoğunluk, Cumhuriyet’in lâiklik ilkesini aşındıracak ve Türkiye’yi din devleti hâline dönüştürüp ‘çağdaş yaşamı’ ve demokrasiyi ortadan kaldıracaktır. Öyleyse, demokrasiyi kaldıracak olanlara demokratik hakların tanınması yanlıştır (Türk jakobenizminin ana tezi).
İkinci Senaryo’ya göre, Türkiye’yi parçalamak isteyen dış güçlerin müdahalesi, iktidardaki popülist(!) politikacıların tavizleriyle ve ayrılıkçı-ırkçı Kürtçü hareketler neticesinde Türkiye bölünecektir. AB süreci de bu bölünmeye hizmet etmektedir.
Türkiye’deki demokrasiyi içine sindirememiş oligarşik despotizmin dayatma gerekçesinin arkasında bu iki kuruntu yatmaktadır.
AK Parti İktidarı bakımından bu senaryolar incelendiğinde her ikisinin de vârit olmadığı görülür. Her ülkede görülebilecek çok az sayıdaki marjinal gruplar dışında, Türkiye’de din devleti kurulması talebinde bulunan yoktur. Esasen, Osmanlı Dönemi’nden beri bilâkis modernleşme eğilimi ağır basmaktadır. AK Parti’nin beşbuçuk yıllık iktidarı süresince de, hızlı bir demokratikleşme ve modernleşme programının uygulandığı görülmektedir.
Diğer taraftan, Türkiye’nin bölünmesi ve haritasının değiştirilmesi, Batı’nın hep gündeminde olmuştur. Terör örgütünün güdümündeki siyasî Kürtçülük hareketinin nihaî hedefinin, Türkiye’nin bölünmesi olduğu da doğrudur. Lâkin, merhum Özal’dan sonra Başbakan Erdoğan ve AK Parti Hükûmetleri, -bazı hatâlar haricinde- uyguladıkları doğru politikalarla, Güneydoğu sorununun çözümünde başarılı bir merhaleye ulaşabilmişlerdir.
* * *
Irkçı-bölücü Kürtçülerin siyasî temsilcisi olan DEHAP, 2002 Genel Seçimlerinde, toplam oyların yüzde 6,14’ü oranında 1.933.680 oy almıştır. Buna mukabil, 22 Temmuz 2007 Genel Seçimlerinde, bağımsız adaylarla seçime giren DTP’nin aldığı oylar yarıya inmiştir. Şöyle ki, 2007’de bütün bağımsızların toplam oyu yüzde 5,32 oranındadır ve 1.864.971’dir. Bu miktarın içerisinde, Muhsin Yazıcıoğlu, Mesut Yılmaz, Ufuk Uras ve diğer DTP’li olmayan bağımsızların önemli miktardaki oyları da vardır. Çeşitli tahminlere ve hesaplamalara göre, DTP oylarının 1.100.000 ile 1.200.000 civarında olduğu, bunun da yüzde 3-3.5’luk bir orana tekabül ettiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca, PKK mihverindeki siyasî partilerin kalesi sayılan birçok seçim çevresinde AK Parti’nin öne çıktığı görülmektedir.
Bu durum, AK Parti İktidarı’nın Güneydoğu meselesinin çözümünde önemli mesafeler katettiğini göstermektedir. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünden, devletin üniter yapısından taviz verilmeden bu noktaya ulaşılması, Türkiye bakımından memnuniyet verici bir vakıadır.
Hâl böyleyken, AK Parti’nin kapatılmak istenmesi, oligarşik despotizmin içine düştüğü korkunç bir çelişkidir. Bu takdirde, sözümona devletin bütünlüğü için demokrasiyi feda etmeye kalkışanlar, aslında bindikleri dalı kesmektedirler.
* * *
Şu tarihî gerçeği hiç unutmamalıyız: İttihatçılar da hiç şüphesiz vatansever idiler. Fakat bu vatanseverlikleri, 1909 ile 1914 arasındaki 5 yıllık bir dönemde, koskoca İmparatorluğu dağıtmalarını engelleyemedi. Şimdi bizim Yeni İttihatçılar, jakoben oligarşik despotlar da, ‘Cumhuriyet, lâiklik’ diye diye, halâskarane, vatanperverane çığlıklar atarak Türkiye’ye en büyük zararı verdiklerinin farkında değiller…
AK Parti’nin kapatılması, Türkiye’de en fazla bölücü-ırkçı Kürtçülerin işine yarayacaktır.
HASAN CELAL GÜZEL
yazının kaynagı…
Hasan Celal Güzel’i tanımayan ve kim olduğunu öğrenmek isteyeniniz varsa da burdan o nun hakkında çeşitli bilgilere ulaşabilirsiniz…
Bu yazı için sevgili yazarımıza saygı ve selamlarımı sunar çok ama çok teşekkür ederim.