İletişim kurarken empati kurma yetisine sahip olmak

Çok uzun zaman sonra merhaba,

Empati günümüzde yaygın olarak kullanılan terimlerin başında geliyor ama acaba kaçımız bu kelimenin anlamını biliyor? Mesela geçtiğimiz günlerde İzmir’de ‘Empati Balık Evi’ adlı bir dükkan gördüm, inanın girip dükkan sahibine sorasım geldi, dükkanına niye böyle bir isim verdiğini ama vazgeçtim. Acaba ustamız kendini balıkların yerine mi koyuyordu? Neyse…

Empati, bir insanın yada kurumun hedef olarak gördüğü, kişi yada kişiler (kurumlar) ile ortak paydalarda buluşma çabasıdır. Yani kendisini karşısındakinin yerine koyup, neyi, neden, niçin yaptığını, söylediğini, anlamaya çalışıp, acaba ben onun yerinde olsaydım ne yapardım sorusunu kendi kendine özeleştirel şekilde sorabilmesidir. Tabi bu çoğu zaman kolay olabilecek bir durum değil. Çünkü toplum içinde ki her birey neredeyse farklı özelliklere sahip, eğitimsel, kültürel, yaşayıssal, yetiştirissel, benliksel ve bunlara benzer özellikler bunlar.

Burada Avrupa Yakası dizisinde ki, Burhan Altıntop karakterinin, ‘ben de Nişantaşı çocuğuyum, ben de üniversite mezunuyum’ diye sürekli söylediği replikler geldi aklıma.  Olabilir, herkes üniversite mezunu olabilir, herkes Nişantaşı çocuğu da olabilir belki ama herkes aynı üniversitenin aynı bölümünde klonlanmış gibi bir eğitim ile eğitilebilir mi, herkes aynı aile tarafından aynı kültürel-toplumsal dengeler içinde yetiştirilebilir mi? Diye sormak ve bunlara kısa bir cevap vermek lazım. İşte burada bende ki cevap Hayır.

Çünkü aslında birbirimizden o kadar farklıyız ki. Hayatımızın her safhasında empati kurmalıyız, böylece barış ve sevgi doğrultusunda birleşebiliriz diyoruz. Ama her ne hikmetse her sefer bir pürüz çıkabiliyor karşımıza. İşte burada bu farklılıkları ortadan kaldırmak, gerekiyorsa zıt kutupların birbirini çekme felsefesinden yararlanmak, farklı olsak bile ortak paydalar doğrultunda,ortak referans çercevesinde buluşmaya çalışma eylemi empati oluyor.

Bu eyleme hayatımızın birçok noktasında uygulamaya ihtiyacımız var.

Kendimizi tanıyamadığımız, tabirim caizse zıvanadan çıktığımız anlarda bence kendimizi durdurabilmek için ‘Ben bu değilim, Ben bunu nasıl yaptım’ deyi geri adım atabilmemiz bana göre bireysel empati.

Çift yönlü iletişim süreçlerinde kendimizi karşımızdakinin yerine koyabilmemiz, herkesi kendimizle bir tutmayıp, benlik duygumuzu, enaniyetimizi bir yana bırakıp karşımızdakinin bizden farklı özelliklere sahip olduğunun farkında olmamız, önyargılarımızı bir yana atıp objektif düşünmemiz, objektif davranışlar bütünü sergilememiz normal empati.

Kurumsal düzlemde baktığımızda yaptığımız pazarlama, halkla ilişkiler ve raklamcılık faaliyetleri gibi birçok uygulamada  kendimizi hedef kitlemiz içinde bulunan insanların yerine koyup, ben olsam bu organizasyondan, bu faaliyetten nasıl etkilenirdim ya da niye etkilenmeliyim, sorusunu sahip olduğumuz statümüzden kendimizi soyutlayarak kurumuz adına alıcı bir gözle sormak kurumsal empati diye nitelendirilmeli.

Peki bunlar gerekli mi? Empati kurmak nasıl bir zorunluluk? Bittabi bunları yapmak gibi bir zorunluluğumuz bireysel olarak yok ama toplumsal düzlemde düşündüğümüzde, karşılıklı ilişkilerimizi düşündüğümüzde bence böyle bir zorunluluğa sahibiz. Kendi adımıza, ailemizle, arkadaşlarımızla, çevremizle, toplumuzla, çalıştığımız şirktimizle, personelimizle, yada müşterilerimizle birlikte daha iyi anlaşabilmek, daha verimli iletişim kurabilmek, ortak paydalarda daha basit bir şekilde buluşabilmek adına buna mecburuz diyebiliyorum.

Herkese bol empatili günler diliyorum.

Saygı ve Selamlarımla

Yeniden Hello World

Bundan bir önceki yazımın tarihine baktığınızda tam iki ay öncesini göstermekte. Eminim ki blogumu ziyaret eden birçok kişi artık o yazıları görmekten sıkıldı. Evet, iki aydır yazmıyordum, belki birkaç ay daha yazmayacaktım ama bu dönem içinde tekrardan yazmam için birçok dilek aldım, Sevgili dostum Sinan tarafından isteğim dışında bir tema hazırlandı, sırf tekrardan bıdı bıdı yapayım diye! Herkese çok ama çok teşekkür ederim.

 

Ki mi zaman oluyormuş demek ben de yeni öğrendim; ‘Dünya’ya söyleyecek sözlerim var’ diyen insanların bile sözleri bitiyor, dilleri lal oluyormuş. İki ay sonra kürkçü dükkanıma geri döndüm, merak etmeyin bundan sonra yazı yazmaya devam edeceğim ama bir değişiklik olacak yazılarımda, bundan sonra aşk yok, meşk yok, müzik yok, gitar yok, yemek tarifi eklemek yok, kısacası bundan sonra geyik yapmayı bırakıyoruz.

 

 Peki, ne var derseniz; pazarlama, halkla ilişkiler, reklamcılık, medya ve iletişimle ilgili yani üzerine eğitim aldığım konular hakkındaki yazılarım olacak. Yani sizin anlayacağınız artık buralar tatsız tuzsuz olacak ama eminim daha güzel olacak(aramızda kalsın arada bir güncel konulara da değiniriz merak etmeyin). Şu an okuduğunuz yazı blogumda ki birçok kategori için son yazı olacak, bu iki aylık dönemde yaklaşık 200 adet yazıyı sildim blogumdan. Ama bazılarına kıyamadım, kıyamamamın sebebi ise tamamı ile yazıların güzelliğinden çok, çok güzel insanlar tarafından yazılmış yorumları içermeleri. O yorumlar silinmesin diye yazıları da maalesef kaldıramadım. Evet, bugün blog için bir dönüm noktası, aynı benim gibi. Bugüne kadar blogum üzerinden bana ulaşan herkese istekleri doğrultusunda elimden geldiğince yardım etmeye çalıştım. Onlarca teze yardım ettim, çok güzel toplantılara davet edildim ve bunları aslında eğitimi aldığım sektör hakkında pek emek harcamazken yaptım. Bundan sonra tamamen kendi sektörüm hakkında bilgi ve becerilerimi paylaşmaya çalışacağım ve bu doğrultuda tekrardan, elimden geldiğince insanlara yardım etmeye devam edeceğim, umuyorum ki blogum öyle bir hal alır ve kişiler bana bir şey sormadan bu platform üzerinden aradıkları bilgilere ulaşabilirler.

 

WordPress ile blog açtığınızda ilk yazı olarak, Hello World! Yazısı tamamen deneme amaçlı otomatik olarak sisteme atılır ve ana sayfada görülür, ben de bu yazıma ‘Yeniden Hello World’ başlığını uygun gördüm, umuyorum gerçekten yeni bir başlangıç olsun diye.

 

Herkese şimdiden hoş bulduk diyor, saygı ve selamlarımı sunuyorum…