Geçtiğimiz günlerde linkedin profilimden bildirim aldım, iş yıldönümüz kutlu olsun diye. Baktığımda profilime eklediğim blog yazarlığı işinin 11. yıl gösterdiğini gördüm. 2007’de Sevgili Dostum Sinan Ata‘nın doğum günü hediyesi olarak alıp bana hediye ettiği erdalerdogdu.com, Temmuz 2007’de blog olarak nefes almaya başladı. 2007-2010 yılları arasında bu bloga çok fazla farklı konuda, çok fazla içerik girdim. 2010’un sonunda ise, tematik olarak sadece iletişim bilimleri üzerine yazı yazma kararı alarak hem eğitimini aldığım hem çalıştığım hem de eğitimlerini vermeye çalıştığım konular üzerine yazmaya başladım ve mümkün oldukça da bu konuların dışına çıkmadım. Aslında o süreçten sonra çok fazla içerik ürettiğimde söylenemez. Belki sosyal medya paylaşımlarımın artması, belki iş hayatımın yoğunluğu belki de tembelliğimden olsa gerek blogu çok ihmal ettim.
Dün Sevgili Ömer Akgün‘ün facebookta yaptığı paylaşımı gördüm ve belki de ondan utandığım için bugün bu yazıyı yazıyorum diyebilirim.
Aynen onun paylaşımında yazdığı gibi, mesela benim gibi “dünyaya söyleyecek sözlerim var” gibi bir düşünceyle bu işe girişmiş biri için de ne iş yoğunluğu ne de sosyal medya içerik üretmeye engel olmamalıydı ama maalesef bunu başaramadım. Ama umarım en kısa zamanda bu tembelliğimden kurtularak yeniden adam akıllı içerik üretmeye başlayabilirim. Çünkü blog yazarlığının ya da daha doğrusu bir blog profiline sahip olmanın; Okumaya devam et “erdalerdogdu.com ile geçen 11 sene!”

Geçtiğimiz günlerden, 26 Ocak’ta ne mutlu ki 26 yaşıma girdim. Daha çok gencim, bunun farkındayım ömrüm oldukça aynı o gün yüzlerce arkadaşımın dilediği gibi ‘nice seneler’ göreceğim. Benim hayata bakış açılarımı beni yakından tanıyanlar bilirler aslında ama şu iki cümle bu konuda size ipucu verecektir; şair der ki; ‘Dün geçti, bu güne bak, yarının var mı? Gençliğine güvenme ölen hep ihtiyar mı?’ ve ekler ‘Ey nefesleri sayılı kişi, bir gün elbet bu sayı tamamlanacak, gecesi olmayan bir gün, sabahı olmayan bir gece muhakkak yaşanacak, üzülme, ölümdür perde ardından haber, hiç güzel olmasa ölür müydü peygamber…’!