Karşılıklı olarak saygı duymak lazım bazen

Selamlar; 

Yaz mevsiminin ortalarını geride bıraktık sayılır. Bu sene Ağustos’ta Ramazan Ayının gelecek olmasından dolayı birçok kişi yıllık izinlerini Haziran ve Temmuz ayında kullanmış olduğuna inanıyorum. Çünkü İstanbul bu zaman zarfında biraz boş gibi geldi bana, trafik rahattı, otobüsler daha boştu. Ama son günlerde yine eski yoğunluk geri dönmeye başladı. Bununla birlikte bazı sorunlarda yeniden baş göstermeye başladı. Tahammülsüzlük, saygısızlık benim gözümde en önde gelen iki problem.

İnsanlar birbirlerine tahammül edemiyorlar, insanlar birbirlerine saygı göstermiyorlar.

Son iki günde otobüslerde karşı karşıya geldiğim iki benzer durumu size aktarmak istiyorum. 

a)      Kadıköy’den – Ümraniye’ye akşam 20.00 civarında 14 numaralı otobüs ile yolculuk ediyorum. Otobüs kalabalık, biz Kadıköy ilk duraktan bindiğimiz için oturuyoruz. Herkes yorgun, bitkin durumda. Bir amca ile 25 yaşlarında bir bayan bağrışmaya başladılar. Herkes ne olduğunu anlamaya çalışırken, duyulan onca saygısızca kelime. Sonradan öğrendik, meğersem kızın ayakkabısı adamın paçasına sürtmüş. Bey amca bunun üstüne sinirlenmiş. Bas bas bağırmış, onca hakaret etmiş. Hatta kızı yaşında birine el kaldırmış. Ya da kız babası yaşında adamın ne salaklığını ne geri zekalığını bırakmış. 

b)      Sonrasında bu sabah 08.00’da 15B numaralı otobüs ile Ümraniye’den – Üsküdar’a iş yerime gidiyordum. Otobüs yine tıklım tıklım, neredeyse insanlar iki kat olmuş durumda. Yine bağrışmalar başladı. Bu sefer iki ağabey, gayet saygısız şekilde birbirlerinin zekalarından hangisinin geride olduğunu tartışıyorlardı. Otobüste genci var yaşlısı var, kadını var erkeği var ve bu tutumlar ne kadar hoş değil mi?(!!!) Sonrasında öğrendik meğersem ağabeylerden biri diğerine çok yaklaşmış, birinin çantası diğerinin bacağına çarparak rahatsız ediyormuş. Bunu için kavga etmişler… 

Neden bu tahammülsüzlük? Neden bu birbirimize karşı olan saygısızlığımız?

Ayağım paçana çarpabilir ya da çantam bacağına değebilir, bunun karşılığı kavga etmek midir?

Neden birbirimize sabredemiyoruz? Neyin stresini birbirimizden çıkarmaya çalışıyoruz?

Bundan önce iletişim kurarken empati kurmanın önemine yönelik bir yazı yazmıştım. Evet, bence burada ki ana cümle ‘empati kurmak’ olmalı. Kendimizi başkasının yerine koymayı öğrenebilmeliyiz. Evet herkes akşam saat 20.00 da işten dönüyor, sabah 08.00 da işe gidiyor olabilir, yemek yememiştir, iyi uyuyamamıştır, patronuna ya da eşine canı sıkılmıştır vesaire. Sebep ne olursa olsun, biz en önemli değerimiz olan ‘insan olma’ özelliğimizi unutmamalı, barış, sevgi, empati üçgeninde birbirimize saygı duyarak mutlu ve huzurlu olarak yaşamaya çalışmalıyız.

Saygı ve selamlarımla

Görsel kaynak: http://www.mailce.com/empati-nedir.html

Turkcell’den kampanyalarda küçük oyunlar

Selamlar, 

Bu yazımda geçen günlerde Turkcell ile yaşadığım bir sorunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Turkcell firma olarak ülkemizin en önde gelen firmalarının başında geliyor. Halkla ilişkiler, Reklamcılık ve Pazarlama eğitimi alan benim gibi gençler için Turkcell yaptığı her iletişim çabası birer örnek niteliğinde. Ama gözüme çarpan bazı küçük oyunlar var. Kendi adıma bunları bu firmaya yakıştıramadığım için sizlerle paylaşıp sizlerin de fikirlerini almak istedim. 

Bizim kullandığımız kontör birim fiyatlarının hem arama hem mesajlaşma açısından ucuz olmadığının farkındayım. Buna bağlı olarak tüm firmalar birçok tutundurma ve satış arttırıcı faaliyetler gerçekleştirmekte. Bunlardan biride Türkiye’de pazarın lideri olarak bilinen, en çok kullanıcıya sahip olduğu söylenilen Turkcell firması.

Ben 24 yaşındayım ve ilk numaramı 2001 yılında Turkcell den aldım ve 9 yıldır aralıksız kullanıyorum. Verdiği hizmet kalitesinden de çok memnunum ve muhtemelen Turkcell  kullanmaya da devam edeceğim aslında ama birazdan aşağıda yazacaklarım doğrultusunda ki şeyler devam ederse bu kararımı değiştirebilirim.

Öncelikle müşteri bilgilerimden bahsedeyim, ben hazır kart sahibiyim, genç turkcelliyim, şu an için bana uygulanan fiyatlandırma 15 dakikası 50 kuruş, 1 mesaj 30 kuruş ve gün içerisinde 5 mesajdan sonraki mesajlar ücretsiz (bu ayrı bir kampanyaymış) şeklindeydi. 

İlk bahsedeceğim konu; kontörden kuruşa geçtiğimiz dönemle ilgili halihazırda da bu kampanya azıcık değişmiş şekilde devam etmekte sanırsam. Durum şudur ki, Turkcell o zaman zarfında yüklenilen miktar karşılığında hediye TL yüklüyordu. Yani 30 TL avantaj tarife yüklediğinde 30 TL hediye gönderiliyordu. Şimdi ağanın eli tutulmazmış. Hediye veriliyor. Bunun için teşekkür ederim. Ama bu hediye TL tutarı niye benim tarifem üzerinden fiyatlandırılmadan dakikası 50 kuruş olarak fiyatlandırılarak 30 TL’ye sadece 1 saat konuşma fırsatı sağlandığı konusunda aklımda soru işaretlerim var. 1 saat 30 TL çok iyi fiyat. Tabi hediye olarak verildiği için bizim için avantajken Turkcell’in muhtemelen bundan bir kazancı yoktu kanımca!

Ama Turkcell kampanya adı altında verdiği bu kampanya TL’leri ile ilgili bir durumla geçen hafta içinde yine karşı karşıya geldim. Okumaya devam et “Turkcell’den kampanyalarda küçük oyunlar”

Erdal Erdogdu Self branding presentation as a blogger

I prepared to this presentation for BA 324 Brand Management lesson in University of Izmir Economics.

View more presentations from erdalerdogdu.

To See Modernization and Nationalism from the Lens of Vizontele

Hi Everybody,

We worked on Vizontele for MMC304  Sociology of Communication lesson in University of Izmir Economics. Our work includes MODERNIZATION DISCOURSES AND IDEOLOGIES, MODERNIZATION in TURKEY, NATIONALISM and CULTURAL INSTITUTIONS, IMAGINED COMMUNITIES, and lastly ANALYSIS OF VİZONTELE in communication systems. We worked together with Aysu Gökova and Özge Üçtop for this work. Moreover, we shouldn’t forget my homemade Ebubekir Önder’s helping to translate this work. Ebu thanks a lot.

 

ABSTRACT:

In our article, respectively we mentioned about modernization, nationalism, imaginary communities, discourses, ideologies and cultural studies from general to specific. In this analysis which was made for research it is seen that there is a hidden meaning beyond the scenes we saw in the movie and also some notions about communication are placed into the movie secretly which can be considered as an important communication concept. We analyzed this film in terms of modernization, nationalism, imaginary communities, discourses and ideologies which can be considered as important communication concepts according to our thoughts. It can be said that there is a negotiation between real and official culture in the movie. The characters in the movie portray past period events as a part of real life in our country and portray people who lived and witnessed these events personally.  In this movie portrayed lives are faced with the ideological and sociological problems. Upon entry of television in their lives, which can be considered as a step for modernization for the people of village, as a first effect it makes people conflicted and it changes a lot of ideas in many fields.  From the foundation of our country to 70s, it comes over 50 years, the country’s western regions examined the steps of modernization earlier the same as the general Western concepts of modernization, however it is seen that eastern regions of the country remained the rest. The director, writer and leading actor of this movie Yılmaz Erdoğan, who came from this region and witnessed the difficulties and realities of the region personally at the same direction of the movie, depicted all events of that time by agency of the movie.

Bi’ Büyük Fest’te İstanblog Blogger Fotoğraf Sergisindeydik

 

Efendim Selamlar;

Geçtiğimiz hafta sonu sosyal medya ve blogosfer şimdiye kadar gördüğü en iyi organizasyonlardan birini yaşadı. 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan güzel İstanbul’umuza destek olmak için Yeni Rakı sponsorluğunda Bi’ Büyük Fest adı altında çok güzel bir organizasyon gerçekleştirildi. Bu büyük buluşmanın, sosyal medya kullanıcılarını ve blog yazarlarını ilgilendiren 2 önemli bölümü vardı. Bunlar;

1- Sadece 10 Blog Yazarının katılma şansı elde edeceği,  Guinness Rekorlar Kitabına girecek olan Dünyanın En Zengin Meze Masasına tarif gönderme şansı,

2- İlk başta 60 Blog Yazarının katılabileceği açıklanan ama yoğun ilgi yüzünden katılımcı sayısının 72 Blog Yazarına kadar çıkartıldığı Dünyanın Blog Yazarları tarafından kurulacak olan ilk şehir sergisine katılabilme şansıydı.

Gel zaman git zaman sosyal medya paylaşım sitelerinden Facebook, FriendFeed ve Twitter bu organizasyonun duyurumları ile çalkalandı.

Bende bir cesaret hem bir yemek tarifi hem bir İstanbul fotoğrafı gönderdim. Ne mutlu ki  Bizim Evin Ögrenci Yemekleri başlıklı yemekiçinyemekyemek.blogspot.com sitemle Guinness Rekorlar Kitabına  giren sofrada bir tarifim hem de Blog Yazarları tarafından oluşturulan İstanblog Fotoğraf Sergsinde İstanbul ile ilgili bir fotoğrafım yer aldı. Bu benim için çok güzel iki mutluluktu ve bu mutluluğumu siz sevgili okurlarımla da paylaşmak istedim.

Bu organizasyonda sosyal medya kullanıcıları ve blog yazarlarına gösterilen saygıdan dolayı ben, Yeni Rakı’ya ve bu firmanın Dijital İletişim Ajansı olan Zarakol 2.0 ‘a  özellikle Ercüment Büyükşener‘e çok teşekkür ederim.

Emeklerinize sağlık.

Ekmeğini hak ederek kazanmak

Vesselam ne güzel bir duygudur değil mi?

Hani derler ya; ‘yüzünün akıyla, alnının teriyle’, ‘haramıyla, hak etmediğinle değil; helaliyle, son lokmasına kadar hak ederek’ diye. 

Dün bir olay yaşadım, uzun süredir böyle etkilendiğimi bilmem. Velhasıl sizinle de paylaşmak istedim.

Üsküdar sahilde Salacak’tan merkeze doğru yürüyordum. İnşaat alanının orada bir mendil satıcı ile karşılaştım. 

15 – 16 yaşlarında bir erkek evladı.

2 eli çolak ve tek ayağı topal.

Zor zar konuşuyor.

Yanından geçen ya da dükkanlardaki insanlara mendil uzatıyor ve zorlanarak; ‘ağabey, abla ya da mendil’ diyebiliyordu.

Ben yanından geçerken bir dükkana dönüktü yüzü ve beni görmedi. Yanından geçtim, azıcık ilerledikten sonra, içime bir şey düştü ve mendil almam gerekli diyerek geri döndüm. Arkadan seslendim durdu, elinde ki mendili aldım ve 1 TL uzattım. Parayı almadan 2. bir mendil almak için elini torbasına attı ve parayı almadan mendili bana vermek istedi. Yok, istemiyorum bir mendil bana yeterli dedim, ‘ e egh istemem’ gibisinden bir ses çıkarttı ve sırtını döndü, yürümeye başladı, öylece kaldım. Tamam, gel onu da alacağım dedim, çok sıcak bir gülümsemeyle geri döndü, yanıma geldi ve mendili bana uzattı. Aldım. Parayı uzattım, aldı. Yüzü gülüyordu. Ellerini dua edercesine yukarıya kaldırdı, ‘hamd etti’  ve ellerini yüzüne sürdü. Hayretler içinde onu izliyordum. ‘Hayırlı işler, Allah bereket versin, Allah’a emanet ol.’ dedim. ‘Eyvallah’ dercesine elini alnına doğru kaldırdı, güldü ve arkasını dönüp gitti.

Yaklaşık iki gündür bu çocuğu düşünüyorum. Kim bilir ki ne zorluklar altında yaşıyorlar, kim bilir ki ona kim ne için mendil sattırıyor? Ya da o bu haliyle çalışıp, Allah bilir kimlere bakıyor?

Bunları bilemem ama bildiğim bir şey var. O da şudur; insanların ondan alacağı ne güzel bir ders var. Hem sağlıklıların hem de bazı uzuvları daha az işlev görenlerin.

‘Dilenmek’ değildi onun yaptığı.

‘Haline acındırmak, acıtasyon’ yapmak değildi.

50 kuruşluk mendil satmasına karşın ‘hak etmediği bir parayı almak’ hiç değildi.

Sonra aklıma, dilenciler geldi yalandan yere dilenenler, sonrasında hırsızlar geldi, dolandırıcılar, hortumcular, nasıl olursa olsun fazla parayı nasıl cukkalarızı düşünenler geldi.

 Mendilciye bakarak, acıdım öyle planlar yapanlara, acıdım içimizdeki dünyevi hırslara, acıdım azla yetinmeyip, çok olana şükredip/paylaşmayana.

Herkese sevgilerle…