Kendini Geliştirmekten Asla Vazgeçme

Geçtiğimiz günlerde bir projede eğitmenlik yapma fırsatım oldu. Bu eğitimde katılımcı olabilmek için birçok farklı şartı bir arada taşımanız gerekiyordu.

Derse başladığımda 40 kişilik, yaşları, sosyal yaşamları, eğitimleri vb. bir çok özellikleri farklı olan insanlarla karşılaştım. Ama hepsinin tek bir ortak özellikleri vardı o da anlattığım konulara olan meraklarıydı.

Hani belirli bir yaşın üstünde, muhtemelen geçmişte bambaşka alanlarda eğitimler almış ya da iş hayatı yaşamış kişilerin sektörümüze olan ilgisi beni hem şaşırttı hem de çok mutlu etti. Hepsinden öte kendilerini geliştirmek için böyle bir eğitime katılma istekleri çok hoşuma gitti.

Benim kendimle ilgili “neden eğitim veriyorsun?” sorusuna verdiğim cevapların başında ilk olarak, kendimi geliştirmek derim. Neden mi? Bir eğitim vermeden önce en basitinden geçmiş sunumlarımı güncellemek için çok fazla okuma yaparım ben, mesela en son eğitimimde hiç olmasın 10-12 tane 40-50 sayfalık akademik makale okuması yaptım. Yani eğitimler benim kendimi sektörel anlamda güncel tutmamı, kendimi geliştirmemi sağlıyor. Bu eğitime katılan arkadaşlarımda yaşlarına, eğitimlerine, mevcut durumlarına takılı kalmadan tabiri caizse konfor alanlarından çıkarak kendilerini geliştirmek için harekete geçmişler.

Geçmiş dönemde bir vesile yolumun kesiştiği birçok başarılı insanda da hep bu özelliği gördüm diyebilirim. Bir yerde CEO ya da Genel Müdür olmuş başarılı bir kişide de kendini geliştirme arzusunun hiç bitmediğini ya da akademik kariyerinde Profesörlüğe ulaşmış başarılı bir hocada da bu isteğin hiç gitmediğini defalarca gördüm.

Bu doğrultuda kendilerini geliştirme noktasında ya da mevcut konumlarında iki arada bir derede kalan, kendini huzursuz hisseden kişilere de en büyük tavsiyem konfor alanlarından çıkarak kendilerini geliştirecek, kafalarını dağıtacak alanlarda bir uğraş ile uğraşmaya başlamaları olur. Bu uğraş ille bir iş kolu olmak zorunda değil ama zaruri bir durumda o uğraşınız ile bir kazanç elde edilebilir nitelikte olmasını da eklemeden edemem.

Covid-19 Pandemisinde İletişim

Sonunda Covid-19 Pandemisinde İletişim isimli kitabımızın okumasını bitirebildim. Çok daha hızlı okuyabilirdim ama kitap içerisinde yer alan önemli isimlerin yazdığı değerli bilgileri sindire sindire okumak istedim. Akademisyen Yayınevi tarafından çıkarılan kitabın benim için en büyük önemi, iletişim sektörünün önemli isimleri ve hocalarının yanında ismimin de yer alması oldu.

Bana böyle bir imkan tanıdıkları için Değerli Hocam Burcu Öksüz ve telefon görüşmelerimiz ile tanıştığım Prof. Dr. Tevhide Serra Görpe Hocama çok teşekkür ederim.

Burcu Hocamın benim için yeri her zaman ayrı olmuştur, asistanlığından bugüne muhabbetimiz bozulmamış̧ ve kendisi birçok farklı zamanda bana destek olmuştur. Bugün bu sektörde iş yapıyorsam onun da bunda hakkı var. Hatırı da bende daim olacaktır.

Sektör uzmanlarının yakından tanıdığını düşündüğüm, iletişim sektörünün usta isimleri Sayın Salim Kadıbeşgil, Gonca Karakaş ve Fügen Toksü‘nün yazdıkları bölümler gerçekten önemli noktalar barındırıyor.

Beni kendi öğrencilerinden ayırmadığını düşündüğüm uzun yıllardır muhabbetimizin devam ettiği Değerli Hocam Doç. Dr. Ferah Onat ile aynı kitap içerisinde yer almak benim için çok değerli oldu. Kendisine ve kitaptaki diğer hocalarıma selam ve saygılarımı sunarım.

Kitap, Koronakaos Bildiğimiz Bütün Ayarları Bozdu! bölümü ile başlıyor ve iletişimin gücüyle değişime yön verme, böyle bir dönemde lider iletişimi, risk ve kriz iletişimi, kamu ve yerel yönetimlerde iletişim, iletişim danışmanlığı ajanslarının faaliyetleri, çalışanlara yönelik iletişim faaliyetleri, turizm iletişimi gibi birçok önemli başlığı içinde barındırıyor. Kitap iletişim sektörüne hayırlı olsun, umarım ilgilileri için bir faydaya vesile olabiliriz.

Eğitim Vermeye Olan Merakım

“İlmin zekatı onu paylaşarak ödenir.”


Bir vesile profesyonel iş hayatımda 10 yılı geride bırakalı biraz zaman oldu. Birbirinden değerli yerlerde çalışma fırsatım oldu. Şükür, rızkımızı kazandık. İş hayatımın ötesinde beni hem en çok mutlu eden hem de geliştiren şey, eğitim vermeye olan merakım oldu.
Aranızda ne biliyorsun ki ne anlatıyorsun Erdal diyenleriniz çıkabilir ama olsun. Şükür dilim döndüğünce, bilgim yettiğince bugüne kadar belki 100 belki yüzden fazla eğitim verdim.
Bence insan çalıştığı işi en az onu öğretebilecek, o alanda insan eğitebilecek kadar iyi bilmeli diğer taraftan bildiği bir İlim bilim varsa da bunun zekatını onu paylaşarak ödemeli. Son 2 yılda maalesef çok zaman ayıramasam da eğitim verme konusuna ben bu şekilde bakıyorum.
Verdiğim eğitimlerin bazılarından fotoğraflar paylaşıyorum. Fotoğraflardan bağımsız, unutamadığım bazı notlarım.
1-İlk eğitimim daha öğrenciyken Değerli Hocam Sema Misci Kip‘in dersinde her zaman hatırı ve hakkı üzerimde olacak.
2- En çok heyecanlandığım ve gurur duyduğum eğitim Kardeşim Emir ERDOĞDU’nun okuluna ve dersine konuk olmam.
3- En resmi eğitimim Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kurumsal İletişim ekibine verdiğim eğitim.
4- En hoşuma giden şey Sancaktepe Belediyesi Genç Gelecek Projesi eğitimlerinde aldığım plaketin üzerinde Yrd. Doç. Dr. Erdal Erdoğdu yazan plaket.
5- En mutlu olduğum anlardan biri, Uşak Üniversitesi seminerine gittiğimde okulun koridorlarında dolaşırken 3-5 kişilik bir arkadaş grubunun kendi arasında konuşurken ‘bugün eğitimde Erdal Erdoğdu diye biri var ona muhakkak katılalım’ cümlesini duyduğumda merhaba ben Erdal diye aralarına dalmam. Artı olarak Uşak Üniversitesi’ne davet eden arkadaşlar sağolsunlar gecenin üçünde beni karşılamaya gelmişlerdi. Bunu da asla unutamam.
6- En çok birlikte eğitim verdiğim kişi Sevgili Hamza Şamlıoğlu.
7- Gittiğim üniversite etkinliklerindeki en profesyonel ekip Sakarya Üniversitesindeki ekip.
8- Her anlamda en lezzetli eğitim Bursa Nilüfer Belediyesi Eğitimi.
9- Katılımcılarının en iyi olduğu eğitim Ebsad’ın Antalya Eğitimi.
10- Beni biraz daha kendimi geliştirmem konusunda hırslandıran eğitimler, Kocaeli ve Bahçeşehir Üniversitesilerindeki eğitimlerden sonra sevgili Prof. Dr. İdil Sayımer ve Sevgili Prof. Dr. İdil Karademirlidağ Suher Hocalarımızın farklı konularda görüş, fikir ve yardım talep etmeleri.

Dijital İletişim Atölyesi, iletişim sektörüne yeni bir soluk olsun

Size güzel bir haber vermek istiyorum. İletişim sektörü geçtiğimiz günlerde yepyeni bir ajans kazandı. Bu ajansın benim için en büyük özelliği benim üniversite bitirme ödevimin uzun yıllar sonra çok sevdiğim, uzun yılardır birlikte çalıştığım iki dostum, kardeşim, ağabeyim tarafından hayata geçirilmiş olması. Dijital İletişim Atölyesi yani DİA ‘nın temeli uzun yıllar önce benim tarafımdan atıldı ama mevcut görevlerimden dolayı hep köşede bekleyen bir fikir olarak kalmıştı. Bugünse gerek ajans tarafında gerekse kurum tarafında uzun yıllardır markalara iletişim hizmetleri sunan ekipler içinde yer alan Sevgili Hamza Şamlıoğlu’nun ajans başkanlığında, üniversiteden sınıf arkadaşım, kurumsal pazarlama dehası Sevgili Doğan Balcan‘ın ajans başkan yardımcılığında yeni yılla birlikte hizmet vermeye başladığı Privia Security, PriviaHub, Zemana, deepware, berqnet, bulutklinik ve Avelieer markalarıyla iletişim sektörüne giriş yaptı.

Hamza abi ve Doğan markalara, Medya iletişimi, Etkinlik Yönetimi, Sosyal Medya İletişimi, Dijital Reklam Yönetimi, Online Montioring, Grafik Tasarım, Web Tasarım ve Kodlama, Arama Motoru Optimizasyonu, Video – Prodüksiyon gibi hizmetleri vermeyi hedeflemişler ama ben sonuna kadar inanıyorum ki ilerleyen süreçte bu hizmet başlıkları artacaktır ve Dijital İletişim Atölyesi (DiA), kurduğu uzman ekibiyle de sektörde farklılaşmayı başaracaktır.

Sevgili abim, Hamza Şamlıoğlu ajansı hakkında, “Uzun yıllardır farklı sektörlerde önemli projeler yürüten bir ekip olarak bir araya gelerek DİA’yı kurmaya karar verirken amacımız markalara ve kreatif özellikli çalışanlara sınırsızca hayal kurabileceği ve hedeflerini gerçekleştirebilecekleri bir ajans deneyimi sunmak oldu. DİA’nın işleyiş süreçlerini de tamamen bu fikre uygun şekilde kurguladık. DİA; markaların dilinden konuşan, onların hedeflerini anlayan ve bu yolda markalara yeni bir vizyon sunabilmek adına fikirler üretme heyecanı taşıyan bir ekip ile yola çıktı. Bunun yanında genç yaratıcı insan kaynağının markalar ile amaç birliği içinde özgürce hayal ettikleri projeleri hayata geçirebileceği, alanında deneyimli ve öğretmeye istekli  “ustaların” öğrenmeye hevesli genç “çıraklar” ile birlikte markalar için değer ürettiği bir çalışma alanı yaratmayı hedefliyoruz. Çünkü biz Dijital İletişim Atölyesi olarak, iletişimde usta çırak ilişkisinin önemine inanıyoruz.” demiş.

Yolun bahtın açık olsun DİA, güzel işler yap, etik davran, sektöre katma değerli işler ve mutlu çalışanlar kat.

ROIVA İLE TANIŞMAYA NE DERSİNİZ?

Tüm dünyada farklı etkileri olan ve ülkemizde normalleşme dönemi girdiğimiz pandemi sürecinde yeni bir girişim veya işletme kurmak bir hayli cesaret gerektiren bir konu. İşte bu noktada gözüme çarpan bir girişimden bahsetmek istiyorum: ROIVA


ROIVA aslında; bir büyüme pazarlaması (growth marketing) firması olarak karşımıza çıkıyor ve şirketin kurucusu Veli Bahçeci benim bireysel olarak uzun zamandır tanıdığım biri. Sevgili Veli, ROIVA’nın odağını şu şekilde özetliyor: Destek verdiği firmaların iş hacimlerini “veri odaklı dijital pazarlama yöntemleri ile tutarlı bir şekilde büyütmelerine yardımcı olma”

Firma adının ilk okunuşunda Return Of Investment VAlue (yatırımın geri dönüşüm değeri) söyleminin kısaltması gibi algılanması da firmanın kendisini neden büyüme pazarlaması tarafında konumlandırdığını açıklıyor gibi.

Peki ROIVA’nın Hizmetleri Neler?

Firma öncelikle her müşterisi için bir büyüme stratejisi geliştirerek projelerine başlamak istiyor. Bu stratejinin ucu hangi alana dokunuyorsa o alanda söz sahibi olmak ve optimizasyon yapmak gibi bir vizyonları olan ekibin lideri ise Veli Bahçeci.
Veli ROIVA Hakkında, “Biz müşterimizin Google ads, display, programatik, native, sosyal medya reklamları dahil tüm dijital reklamlarını yönetebiliriz. Yönettiğimiz müşterimiz ve projelerimiz de var. Ama aynı müşteri veya projede veriyi okuyan, analizler çıkaran ve optimizasyon önerileri getiren bir yapıdayız. Medya bütçesini harcamanın ve basit KPI’ları yerine getirmenin ötesinde işin tamamını okumaya çalışan, büyüme için öngördüğü sıçrama tahtalarının üzerindeki çivileri tek tek temizleyen ve hatta bizzat sahaya inip, aksiyon planlarını test eden, tüm süreci kontrol edip detaylı raporlayan bir firma ile karşı karşıyasınız. Yani kısacası sadece CPC, CPM, CTR konuştuğumuzu değil CR, CPI, CPL, CPA, pay back time, quality score, retention ratio, ciro, lead scoring ve hatta teles atış performansı gibi bir çok KPI’ı tartışan bir yapı olacak ROIVA.”


Online ve offline tüm tüketici davranışlarının değiştiği şu dönemde büyük bir cesaret örneği gösteren ve belki de her krizin doğurduğu fırsatlardan biri olarak dijital pazarlama sektörüne yeni bir anlayış getirecek olan ROIVA ekibine ve Veli Bahçeci’ye ben kendi adıma başarılar diliyorum..

Firmayı ve hakkındaki gelişmeleri takip etmek isterseniz;
● Twitter: https://twitter.com/roivaco
● Linkedin: https://linkedin.com/company/roiva
● Instagram: https://instagram.com/roivaco
● Medium: https://medium.com/@roiva
● Websitesi: https://roiva.co

Sağlık Bakanlığı, Sağlık İletişimi, Süreç Yönetimi İletişimi, Kriz İletişimi, Stratejik İletişim, Reklam, Ünlü Kullanımı ve Koronavirüsü

Ülke olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Dünyayı tam anlamıyla kasıp kavuran koronavirüs salgını ülkemizde de etkisini gösteriyor. Ülkemizde bu sürecin ve hastalığın ilk muhatabı olan Sağlık Bakanlığımız da ilk andan itibaren bence elinden geldiğince hatta bir kamu kuruluşunun elinden geleceğinden çok daha iyi şekilde bu sürecin operasyonel boyutu kadar iletişim sürecini de yönetmek için çalışıyor. Bu arada yazımın başlığını biraz garip ya da saçma bulabilirsiniz ama bu iletişim sürecinin bana çağrıştırdığı iletişim faaliyetleri bunlar. Hatta düşündükçe çok daha fazlasını da bulabiliriz. Öncelikle Sayın Bakanımız Fahrettin Koca’yı, Sağlık Bakanlığımızı ve bu süreçte emeği olan herkesi tebrik etmek isterim. İşin sağlık operasyonu boyutunu değerlendirmek benim haddime değil ama iletişim boyutu hakkında az çok bir şey yazabilirim diye düşünüyorum. Öncelikle bu süreç iletişiminde 360 derece iletişim faaliyetlerinin neredeyse hepsinin kullanıldığını söyleyebiliriz. Mesajlar iyi belirlendi, çok seslilik yerine süreç sözcüsü olarak Sağlık Bakanımız ön plana çıktı, mesajlar mecralara eş zamanlı, ilk elden ve doğru şekilde servis edildi. Yalan, asılsız ve yanıltıcı mesajlara karşı tedbirler alındı. Hem Bakanlık tarafında hem de Sayın Bakanımızın kişisel sosyal medya kanalları üzerinden insanların kolayca paylaşabileceği sosyal medyanın doğasına uygun içerikler hızlı ve sürekli şekilde paylaşıldı. Neredeyse tüm kanaat önderlerinin sürece katılımı ve hem Bakanlığımızı hem de Bakanımızı desteklemesi sağlandı. Basın toplantıları düzenlendi, mesajların paylaşımı için iyi tasarımlar yapıldı, video içerikler oluşturuldu, ünlü kullanımı yapıldı.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı YENI%25CC%2587%2BKORONAVI%25CC%2587RU%25CC%2588S%2BBROS%25CC%25A7U%25CC%2588RU%25CC%2588.pdf.pdf-01.jpg

Bu süreç bir sağlık iletişimi faaliyetidir; Ülkemizde sağlık iletişim deyince maalesef akla ilk gelen iş, saç ekimi ya da protez diş yapımı noktasında yurt dışından hasta getirmek anlaşılmaktadır. Bu işe normal anlamıyla da uzman olan bir doktorun ya da sağlık tesisinin uzmanlık alanları hakkında halkı bilinçlendirme noktasında yaptığı iletişim faaliyetleridir diyebiliriz. Şu an Bakanlığımız üzerinden devletimizin yaptığı tüm faaliyetler sağlık iletişimi noktasında gerçekten başarılı olarak kabul edilebilir.

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Basın Açıklaması

İletişimde süreç yönetimi dediğimiz bir iş vardır, genellikle yaptığımız işler tek kurşunluk işler olmamakla birlikte öncesi, esnası ve sonrası olan bir süreci kapsamaktadır. Süreç ne kadar iyi yönetilirse eğer yapılan iletişim çalışmalarında kullanılan bilgilerde yalanlar, kandırmalar yoksa iş o kadar başarılı olur. Ama günün sonunda sizin yalan söylediğiniz ya da bazı gerçekleri gizlediğiniz ortaya çıkarsa maalesef bu süreç sizi krize götürecektir. Şu anki gidişatta biraz kervanı yolda düzüyorlarmış gibi bir izlenim olsa da süreç iyi yönetiliyor gibi.

Hani bir söz var ya “siz ne söylerseniz söyleyin, söyledikleriniz karşınızdakinin anladığı kadardır” diye bizim yaptığımız tüm iş, kaynak olarak hazırladığımız mesajların alıcılar (hedef kitleler) tarafından anlaşılır olmasına çalışmaktır. Süper metinler yazabilirsiniz ama eğer hedef kitlenize hitap etmiyorsa maalesef anlatmak ya da söylemek istedikleriniz anlaşılmayacaktır. Sağlık Bakanlığımız bu iş için öncelikli mesaj olarak 14 Kural diye bir şey belirledi ve farklı yollarla tüm ülkemize bu 14 mesajı en iyi şekilde anlatmaya çalışıyor. Şu an gördüğüm kadarıyla 7’den 70’e neredeyse herkes bu kurallara uymaya özen gösteriyor. Bu da uygulanan mantığın doğru olduğunu bize gösteriyor.

Şimdi bu işin bütününe baktığımız PR var, sosyal medya kullanımı var, tasarım ve video üretimi var, etkinlikler var ve tabi reklam tarafı var. Birçok farklı içerik sizin reklamınız olabilir, kimi zaman bir tasarım kimi zaman bir ses kaydı kimi zamansa bir film. Sağlık Bakanlığımız yine 14 kural mesajlarını kullandığı reklam filmleri çekmiş ama bunda tıp profesörleri, uzman doktorlar yerine şu an prime time da oynayan iki dizinin başrol oyuncularını kullanmış. Hekimoğlu dizisinde Ateş Hekimoğlu rolünü canlandıran Sevgili Timuçin Esen ve Mucize Doktor dizisinde Ali Vefa rolünü canlandıran Sevgili Taner Ölmez bu iki reklam filminde Sağlık Bakanlığımızın mesajlarını bizlere iletiyorlar. Bu konuda daha iyi iki isim kim olabilirdi diye sorsanız ben de olsam ne yapar ne eder bu iki isimle çalışırdım diyebilirim. Gerçekten doğru tercih çünkü iki isim de canlandırdıkları karakterler ile şu an izleyenlerinin kalbini de prime time daki raytingleri de çok iyi çalmış durumdalar.

Peki stratejik iletişim bu işin neresinde derseniz her ne kadar geçmiş bir tecrübe olmasa da, işler gerçek zamanlı olarak şu an planlansa da burada yazmaya çalıştığım şeylerin bütünü zaten bize işin stratejisini veriyor. Şu an bu işin yönetimini kim yapıyorsa doğru bir stratejiyle süreci yönetiyor diyebiliriz. Umarım sistemin çarkları bir yerde hata vermez.
Bunun ötesinde kriz iletişimi nerede diyenleriniz olacaktır, şu an Bakanlığımız zaten bir kriz döneminin iletişimini yönetiyor kimi markanın ürününün üretiminde sıkıntı çıkar kriz olur, kimi markanın çalışanları markayı krize sürükleyebilir vb. Sağlık Bakanlığı gibi bir markanın krizi de maalesef bu şekilde olur.
İnşallah duam odur ki bu süreçte gizlenen gerçekler yoktur ve tüm süreç gerçekten şeffaf şekilde hedef kitleler ile paylaşılıyordur. En azından ülkem, tüm çevrem ve ailem için bunun olduğuna inanmak istiyorum çünkü eğer gizlenen gerçekler varsa ve yarın öbür gün ortaya çıkarsa işte o zaman kaos ortamı oluşacak ve bambaşka bir kriz süreci başlayacaktır ve emin olun ülkemizde öyle bir krizi yönetebilecek iletişim uzmanı yok.

Offline Etkinliklerin Online Yayınında Müzik Telifi Sorunu

Artık neredeyse tüm dijital platformlar üzerinde telif hakları noktasında çeşitli yaptırımlar uygulanıyor. Özellikle müzik eserlerinde ya da herhangi bir yayıncıya ait olan video içeriklerinin izinsiz olarak kullanılması durumunda youtube ya da facebook eş zamanlı olarak kısıtlamalar yapabiliyor.

En çok rastladığımız kısıtlamalar, müzik eserlerinde ses kısma ya da bir yayıncıya ait eserlerin yayın kısıtlaması yapılması olsa gerek.

Geçtiğimiz günlerde yaptığımız bir açılış etkinliğini eş zamanlı olarak sosyal medya kanallarımız üzerinden de yayınlıyorduk. Canlı yayın esnasında ortam müziğine hem youtube hem de facebook üzerinde eş zamanlı olarak telif atıldığını gelen bildirimler ile fark etmiş olduk. Böylelikle offline bir etkinliğin online yayınının da müzik telifi kısıtlaması ile karşılaşılabileceğini eş zamanlı olarak yani (yani program bitip de kaydın kanalları düşmesi ile değil) online yayın esnasında şahit olduk. Canlı yayınımızın belirli bir kısmı sessiz şekilde yayınlandı.

Bu demek oluyor ki markalar bundan sonraki süreçte yapacakları etkinliklerde de kullanacakları müziklere dikkat etmeleri gerekiyor ve muhtemelen yakın gelecekte “markalara hak sahipleri tarafından siz şu etkinliğinizde bize ait olan şu müzikleri kullanmışsınız” şeklinde tebligatların da gelmesi yakın gibi gözüküyor.

Ama bu noktada da sıkıntı yaşamamak için fark ettiğimiz bir püf nokta da şöyle oldu, eğer müzikler ortam sesi ile birlikte arka planda çalar ve ayrıştırılamaz nitelikte olursa yani ortam sesi müziğin üstünde olursa sanki telif problemi ile karşılaşılmıyor.

Aykut Enişte Filminin PR’ına Destek

Az önce Youtube’da Aykut Enişte isimli Türk filminin fragmanına denk geldim, ardından bu film neymiş diye BKM’nin Youtube sayfasına bakınca filmin PR ile ilgili olarak çeşitli videolar çekip yayınladıklarını gördüm.

“PR neydi? PR emekti..”

Bu doğrultuda ekip oyuncuları da belirli bir emek harcamışlar. Bunu gibi birkaç video daha var. Tabi gerçek anlamda da bu videolar dışında gerçi büyük medyalar tarafından görülmese de gerçek bir PR çalışması da yapılmış. Yani 24 Mayıs’ta İzmir’de gerçekleştirilen gala gecesi için öncesinde basın bülteni gönderimi yapılmış benzer olarak Düzce ve Adana’da organize edilen özel gösterim için de AA ve İHA üzerinden haber servisleri yapılmış ama dediğim gibi google aramalarına göre büyük haber siteleri yerine küçük yerler görmüş bu haberleri. Diğer taraftan Habertürk’te Mehmet Çalışkan’ın ve Sabah’ta Funda Karayel’in yaptığı özel sayılabilecek haberler hariç. Bu iki haber bence doğru PR çalışmaları.

“Beyaz Show’a Artık Beyaz Çıkmıyor..”

Ana akım medya kanallarında yani Hürriyet, Milliyet ya da Kanal D, ATV ya da popüler dergilerde yer almak ben bu işe başladığım zamanlarda PR için çok ama çok önemliydi hele de Beyaz’a, Okan Bayülgen’e konuk olmak gerçekten ertesi gün şöhret olmayı sağlıyordu. Ama filmin başrol oyuncusu Cem Gelinoğlu üstteki videoda bunu da tiye almış. Beyaz Show’a artık Beyaz çıkmıyor diyerek çok doğru bir yerden de yakalamış olayı.

Artık medya kanalları çok kabuk ve çehre değiştirdiler, yeni gelişen medyalar kendi içlerinde kanalcıklar oluşturarak kendi kitlelerini etkiler ve harekete geçirebilir hale geldi. Bu doğrultuda Bu filmin başrol oyuncusu olan Cem Gelinoğlu da bu videolarla sosyal medya fenomenliği ile geldiği bu noktada en güçlü olduğu kanalı kendi lehine PR aracı olarak kullanmayı hedeflemiş. Bence doğru da yapmış ama arkasında BKM gibi bir güç varken 360 dereceye yakın aktif bir pazarlama iletişimi yapmamak da düşünülemez.

Harici gazel; mesela ilk videodaki doğa için çal video serilerinde yer alma fikri yerine şu an BKM Mutfak’ın en popüler oyuncularından biri olan Atakan Çelik’e gitar ile aşağıdaki şarkıyı söyletmek çok daha iyi bir fikir olabilir ama tabi dışarıdan biri olup içerideki yapıyı ve hiyerarşiyi bilmeyen biri olarak söylüyorum bunu.

Bir PR videosundan esinlenerek bir PR emekçisi olarak konu hakkında bloglamak istedim. Umarım sürç-i lisan etmemişimdir. Gişeleri bol olsun.

“Hayatla Arandan Ekranı Çıkar’’ Kampanyası ile Gençler Arasında Giderek Yaygınlaşan Teknoloji Bağımlılığına Dikkat Çekildi

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü öğrencileri teknoloji bağımlılığı farkındalığını artırmak amacıyla ‘’Hayatla Arandan Ekranı Çıkar’’ isimli bir farkındalık kampanyası başlattı.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri günlük yaşamın önemli bir bölümünü işgal eden ekranların artık giderek hayatla aramıza girdiği görüşünden yola çıkarak önemli bir farkındalık çalışmasına imza attılar. Öğrenciler hazırlanan afişler, bilgi notları, etkinlikler ve sosyal medya mesajları ile özellikle gençlerin ilgisini konuya çekerek kendi teknoloji kullanımlarını gözden geçirmelerini sağladılar.

Kampanya kapsamında Üsküdar Üniversitesi Fuat Sezgin Konferans Salonunda yüksek katılımla bir söyleşi düzenlendi. Söyleşiye Teknoloji Editörü ve Sunucu Cem SÜNBÜL ile Dijital İletişim Direktörü Hamza ŞAMLIOĞLU konuşmacı olarak katıldı.

Etkinlikte ilk konuşmayı gerçekleştiren Cem SÜNBÜL, teknolojinin iş yaşamını kolaylaştırdığını ve iletişim teknolojisinin toplumun düşünme ve iş yapma biçimlerini belirlediğini dile getirdi. Öğrencilerle deneyimlerini paylaşırken teknolojinin doğru kullanılması gerektiğini, ancak bu şekilde başarılı bir iş yaşamı için imkânlar sunacağını vurguladı.

Hamza ŞAMLIOĞLU ise yaptığı konuşmada teknoloji bağımlılığına dair tanımları, oranları, bağımlılığın belirtilerini ele aldı. Oranlardan bahsederken teknolojinin gelişmesiyle günümüzde sık kullanılan sosyal medya mecralarını da bağımlılık yönünden değerlendiren ŞAMLIOĞLU, teknolojinin iyi ve kötü kullanımına göre yarattığı sonuçlar ile karşılaşacağımız durumların neler olduğunu anlattı. Günlük hayattan örnekler ile katılımcıların bağımlı olup olmadıklarını sorgulamalarını sağladı.

Katılımcılara üzerinde teknoloji bağımlılığını hatırlatmak üzere tasarlanan görsellerin olduğu kitap ayraçları hediye edildi.