Hı Hı, Evet, 25 Kuruşa Hepimiz Birer Reklam Panosuna Dönüşeceğiz

Son günlerde gündemi meşgul eden konuların başında alış veriş poşetlerinin ücretli hale gelmesi ve 25 Kuruşa satılacak olması geliyor. Bir iletişimci olarak bu işe nereden nasıl bir yorum yapacağımı ilk başlarda bilemedim ama üzerinden zaman geçmeye başladıkça bazı şeyler netleşmeye başladı. Bu yazıya bugüne kadar atmadığım tarzda da bir başlık atmayı istedim. Çünkü bu tartışma bana biraz komik geldi.

Biz iletişimciler olarak kendimiz de dahil olmak üzere hedef kitleler içerisinde yer alan bireylerin markanın birer elçisi olması için çalışırız. Bu mantıkla da kişiler, markayı konuşsun, logoyu üzerinde taşısın, sosyal medyada ürün, hizmet ve fikirlerimizi paylaşsın isteriz. Şimdi bir düşünün, çantanıza, masanıza, evinize, dolabınıza bakın ücretini ödeyerek aldığınız kaç ürünün üstünde logo ya da isim yok? Yani ücreti ödemiş olsanız da neredeyse aldığınız tüm ürünlerde markaların ismi ya da logosu muhakkak vardır.  Bu ismi ya da logoyu kimi zaman göğsünüzün üstünde kimi zaman sırtınızda kimi zamanda elinizde taşırsınız. (Hatta kimi zaman o logoyu üzerinde taşımak kişi için bir prestij kaynağıdır)

Şimdi diyeceksiniz ki biz onları isteyerek alıyoruz ama poşetler zorla satılıyor ya da satılmak isteniyor! İş aslında öyle değil, plastik poşet kullanımıyla ilgili olan süreç ne poşet satanlar ne de poşet alanlar tarafından istenilen bir durum değil. Tamamı ile yasal süreçlere dayanan ve asıl amacı zaten markete poşet sattırmamayı, müşteriye poşet aldırmamayı amaçlayan bir proje ile karşı karşıyayız. Her ne kadar eksik olsa da mantıkla düşünüp, poşet kullanımı, çevreye ve ekonomiye zararları vb. çok basit google aramaları ile  durumun önemini çok daha iyi anlayabiliriz.

Bir üstteki cümlede “her ne kadar eksik olsa da” dedim, çünkü çevresel anlamda düşündüğümüz çevreye tek zarar veren şey poşet değil, yazın pikniğe gidip piknik sonrası artıkları toplarken bir poşetin içine koyulan tüm materyalleri düşünün, cam/plastik şişeler, kağıt atıklar, et mamullerinin altındaki plastik malzemeler vb. Eğer hem çevre hem ekonomi düşünülüyorsa bence tüm atıksal malzemeler için benzer bir uygulama ya da muadil uygulamalar geliştirilmeliydi.

Çok iyi hatırlıyorum çocukken, depozitosuz süt şişesi yoktu şimdi neredeyse depozitolu olan yok, eskiden cam şişe kolalar vardı bugünkü gibi küçük değil litrelik şişelerden bahsediyorum, diğer taraftan alkollü içeceklerin şişelerindeki durum ne şu an? Niye firmalar kendi ürün kaplarını geri çağırmıyorlar artık?

Diğer taraftan belediyelerin geri dönüşümlü ürün toplama oranları ne acaba? Kaç binada, kurumda geri dönüşümlü ürün toplama kutuları var? Çöplerden atık toplayan (ortaokuldayken bir Hocam onlar için en iyi çevreciler onlar demişti, hep o gözle bakarım o kişilere) kişiler olmasa çöp atım/arıtma tesislerindeki geri dönüşüm sistemleri ne durumda acaba?

Bu ve benzeri birçok soru zihnimin bir köşesinde dururken gündemimizde 25 kuruşa alışveriş poşeti var, olay birde sadece bazı indirim marketleri üzerine kalmış durumda. Diğer büyük market zincirlerindeki durum ne? Onlar poşetleri bedava mı veriyor yoksa onlardan alışveriş yapanlar 25 kuruşa reklam panosu olmayı çoktan kabul ettiler mi ya da onlar zaten çevreye saygılı kişiler ve hemen bu durumu kabul edip ona göre aksiyonlarını mı aldılar mı? Yine sorular, hep sorular..

Burada iş yine biz iletişimcilere düşüyor, bu poşet olayının taraflarındaki kurum, kuruluş, belediye, bakanlık vb. kim varsa “artık paralı, yasak, bunun yasası var” demek yerine çıkıp, güzel bir bilinçlendirme kampanyası organize edip bu işin faydalarını toplumun her kesimine anlatmak lazım. Yaptık oldu mantığıyla hareket etmek günümüz iletişim toplumunda maalesef çeşitli muğlaklıklara neden olabiliyor.