Son dönemde ülkemizin ana gündemiyle birlikte sosyal medya kavramı iyiden iyiye 7’den 70’e herkesin zihninde yer etti. Bir kesime göre önemine önem katarken, diğer taraftan saygınlığını ve güvenilirliğini kaybetti. Geleneksel medya kanalları zaten birçoğumuz için çoktan ölmüştü…
Bunu son 15 günlük süreçte tekrardan gördük.
Şimdi kıyaslamama ya da sözlerime nereden başlasam bilmiyorum. Önce geleneksel medyaya mı vursam yoksa sosyal medyaya mı?
Gazeteler kaç yıldır var, televizyon kanalları kaç yldır var, dergiler ya da radyo kanalları kaç yıldır yayında vb? Bunlara karşın internet kaç yıldır var, sosyal medya kavramı kaç yıldır var? Emin olun gelenekselin gücünün yanında daha çok bebe kalır sosyal medya.
İletişim fakültesinde okurken, medya kuramları dersinde size birçok medya kuramı hakkında kapsamlıca bilgiler öğretirler. Benim zihnimde yer eden iki tane önemli kuram vardır, biri gate-keeping diğeri agenda-setting. Gate-keeping medyaların elindeki yönetimsel ve editöryel gücü anlatırken, agenda-setting kitle iletişimiyle halkın gündemini değiştirebilme ve etkileyebilme gücünü temsil eder. Özetle; geleneksel medyalar üzerinde patronun ya da yöneticilerin dini, dili, siyasi düşüncesi, dünya görüşü vb. haricinde bir şeyler yayınlanmaz, yayınlanılan şeylerin amacı halkı kendi safına çekmeye çalışmaktır.
Bir yazımın içinde;
“Biz yıllarca sıkılmamış mıydık; geleneksel kanallardan, gazetelerin, televizyonların, radyoların, editörlerin, medya gruplarının, baş yazarların yıllarca tepemizde durmasından, agenda setting’le, gate keeping ile gündemi ve bilgi daarcığımızı ellerinde tutup toplumu kukla gibi yönlendirmelerinden? Sadece onların istediği şeyleri öğrenmemizden, sadece onların konuşmamızı istediği şeyleri konuşmaktan?
Sosyal medyada buradan, bu sıkılmadan, bu oyundan kurtulma çabalarından doğmadı mı?” (devamı)
şeklinde bir bölüme yer vermişim.
Benim görüşüme göre sosyal medyanın doğmasının ve gelişmesinin en büyük sebebi bu. İlk defa bizler kendi “sosyal” yaşantımızı, düşüncemizi, inanışlarımızı bir medya içine kendi ellerimizle entegre edebilme ve kendi ses kitlelerimizi yaratma şansına sahip olduk.
Bu konuyla ilgili olarak geçmiş dönemde,
Bir Düşünce Bildirme Aracı Olarak Sosyal Medya başlıklı yazımda; ‘Sosyal medyanın kullanıcısına sunduğu en büyük özelliği her kullanıcının ulaşabildiği çevre doğrultusunda kendince özgür bir medya kanalı olabilmesidir. Nasıl mı? Facebook’da 500 arkadaşınız vardır, twitter’da 300 takipçiniz, blogunuzu günde 200 kişi okuyordur, blogunuzun Facebook sayfasında 100 kişi vardır. Bunların hepsini toplayınca sizi 1100 kişilik bir medya kanalı haline getirir sosyal medya. Bunun %10’u sizi anlık olarak takip ediyor olsa siz 110 kişilik bir kanaat önderi haline gelirsiniz…’
cümlelerini kurmuşum. Geçtiğimiz 15 günlük süreçte sosyal medya kullanıcılarının bu özelliği, ne kadar öğrendiklerini ve benimseyerek kullandıklarını gördük. Bu iletişim geleceğimiz, bilgi öğrenme geleceğimiz için çok önemli bir durum. Çünkü artık, belirli medyalardan okuduklarına, izlediklerine inanan ve bunlarla amel eden insanlar yerine kendi düşüncelerini özgürce ifade eden kişiler gelecek, yetişecek.
Ama burada yapacağımız en büyük yanlış bence, küfrettiğimiz geleneksel medyaların yaptığının aynısını bizim de sosyal medya profillerimiz üzerinden yapmamız.
Birebir aynı temada bir yazı olmasa da; Facebook Reklamlarının Yanlış Yönetimi başlıklı yazımda; “Ama gelenekseller üzerinde yapılanlardan dolayı son 5 sene içinde devasa bir mecra, bir iletişim kanalı haline gelen ve markalara, ajanslara neredeyse a’dan z’ye kadar detaylı bir konumlandırma ve hedefleme imkanı sunan, sanal ortamda kişilerin attığı her adımı bir “big brother” edasıyla takip edip datalandıran ve bu datayı anlamlı kılmaya çalışan bir mecra olduğunu söyleyen sosyal medyada, dijital medyada yine aynı kitle iletişimin yapılması çok yanlış.”
Bunu burada reklamcılık iletişimi için yazmışım ama şu günlerde aynısını habercilik, vatandaş haberciliği/gazeteciliği, sokak haberciliği için de söyleyebilirim. Biz gazetelerin yandaşlığından, objektif olmayışından yakınırken acaba kaçımız sosyal medya hesaplarımız üzerinde yaptığımız iletişimde bir düşünceye taraf değiliz, ne kadar doğru konuşuyoruz ya da ne kadar objektifiz?
Mesela yanda benim twitter üzerinden yaptığım bir konuşmanın ekran görüntüsü var. Benim yaptığım bir paylaşıma beni birebir tanıyan, uzun zamandır takip eden, ve benim de birebir tanıdığım bir arkadaşımın verdiği cevap var.
Bana Aylin diye bir kızın gözünün önünde bir panzerin altında kalarak hayatını kaybettiğini söylüyor.
Ben de gayri ihtiyari hemen aratıp olayın doğruluğunu araştırma isteğine kapılıyorum. Ama bir sonuca ulaşamıyorum. Bunun üzerine arkadaşımdan konunun aslını bana göndermesini istediğimde ise aldığım tepkiyi zaten görüyorsunuz. Üzerinden geçen 10 küsür günlük süreçte yaptığım aramalarda hala Aylin isimli kişinin ölümünün gerçek bilgisine ulaşabilmiş değilim.
2 dakika önce elde ettiğim bilgi; “Hayatını kaybeden eylemciler Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük ve komiser Mustafa Sarı’nın adlarının bulunduğu pankartlar oluşturulan çemberin içinde havaya kaldırıldı.” (kaynak) şeklinde. Yani ölenler arasında Aylin isimli kimse yok.
Eee, durum böyle olunca benim birebir tanıdığım biri bile aslı olmayan bir bilgiyi benimle paylaşıyor hatta onun üzerine sertleşerek savunuyorsa. Sosyal medya üzerinde yayılan ve paylaşılan bilginin ciddi olarak sorgulanması, araştırılması gerçeği ortaya çıkıyor.
Ama işte insan aslı olmayan bilgiyi paylaşmakta bu kadar istekliyken işin aslını araştırma ve doğru bilgiyi paylaşma isteğine nasıl kazanabilir inanın bilmiyorum.
Ama eğer bu medyaya sahip olmak, bu medya üzerinden ögürce paylaşımda bulunmak yalan mı yanlış mı diye aslını bilmeden “trending topic ya da çok paylaşılıyor diye suni gündemler” e alet olmamak istiyorsak bunu kazanmakla yükümlüyüz. Ekseriyetinde, yarın öbür gün bu medya kanalının üzerine de bir kontrol merciği, rtük getirilirse konuşmaya pek hakkımız olmayacak.
Bunun ötesinde insan olarakta eğer geleneksel medyalara yandaş, yalan haber yapıyor vb. diyorsak bizim onlarla aynı şeyi yapmamamız doğru bilgiyi, objektifçe paylaşmamız gerekmez mi? Bence gerekir.
“Sosyal Medya VS Geleneksel Medya” için 2 yorum