İçimiz dışımız sağımız solumuz her yer reklam değil mi?
Sosyal medya ya da bendeki adıyla dijital medya ile ilgili konuşmalar, sohbetler yaparken hep insanların geleneksel iletişim yöntemlerinin kirliliğinden ve baskıcı yapısından sıkıldığı için bu mecranın bu kadar hızlı büyüdüğünü anlatıyoruz.
“Geleneksel iletişim yöntemlerinin kirliliği ve baskıcı yapısı…”
Bu cümlemi şu şekilde açıklayabilirim; ben sırf Hürriyet okuyorum diye x markasının reklamını görmek zorunda değilim hatta iki sayfada bir reklam görmek her sayfada reklam görmek zorunda hiç değilim, sırf Atv’de Çocuklar Duymasın izliyorum diye y markasının reklamını izlemek zorunda değilim, temizlikçi Emine’yi kullanılarak yapılmış bir ürün yerleştirmeyi izlemek istemediğimi ciddi anlamda herkesle tartışabilirim… vb. kirlilik dedim çünkü o reklamın hedef kitlesi içinde değilim, baskıcı yapı dedim sırf mecra para kazanacak diye ben o reklama maruz kalmak istemiyorum.
Geleneksel iletişim yöntemleri üzerinde kişişel iletişim yapmak pahalı ve zahmetli olduğu için markalar kitle iletişimi yapmak zorundalar. Bir iletişimci olarak bunun sonuna kadar arkasındayım. Ama gelenekseller üzerinde yapılanlardan dolayı son 5 sene içinde devasa bir mecra, bir iletişim kanalı haline gelen ve markalara, ajanslara neredeyse a’dan z’ye kadar detaylı bir konumlandırma ve hedefleme imkanı sunan, sanal ortamda kişilerin attığı her adımı bir “big brother” edasıyla takip edip datalandıran ve bu datayı anlamlı kılmaya çalışan bir mecra olduğunu söyleyen sosyal medyada, dijital medyada yine aynı kitle iletişimin yapılması çok yanlış.
Ne kadar yanlış olduğunu soldaki görselden görmeniz mümkün.
Yanda kişisel facebook profilimin sağ tarafında çıkan facebook ads, flyer, facebook sponsorlu bağlantılar adları ile anılan reklamların bende bıraktığı izi görebilirsiniz.
Ben bilinçli bir kullanıcıyım da kimi zaman facebook’a böyle geri bildirimler veriyorum, bu reklamlar benim için ilgisiz diyorum ve o da sağolsun çok düşünceli bir kanal ki bana; “erdal’cığım madem sen bu reklamı beğenmedin, neleri beğeneceğini bana söyle ben de sana ona göre reklamlar göstereyim” diyor.
Keşke markalar da, ajanslar da (ki bu reklamları veren markaların çoğunun ajanslarla çalışmadığını tahmin etmekten öte bilen biri olarak) ya da bu reklam satın almasını yapan kişiler de facebook kadar düşünceli hatta ondan öte analitik reklam planlaması ve hedeflemesi yapabilecek zekada olsalar.
Facebook’ta 32 milyon kişi varmış; verin reklamı gitsin. Hiçbir markanın net 32 milyonluk hedef kitlesi yoktur.
Ya işte Facebook’ta yaş aralığı seçilebiliyor 18 yaş üstü herkesi seçelim; hiçbir markanın net 17 milyonluk hedef kitlesi yoktur.
Facebook’ta yaş aralığına artı olarak, şehir ve evli olup olmadığı hatta kaç aylık/yıllık evli olup olmadığı seçilebiliyormuş, seçin bize 24-45, Ankara’da yaşayan, 6 ay ya da 1 yıl önce evlenmiş kişileri. Vb. Vb. Vb. Emin olabilirsiniz ki o kişiler içinde dahi markanızın hedef kitlesi içinde olmayan hatta hayatında markanızın adını duymamış kişiler olacaktır.
Ama size hedef kitle seçimi yaparken; “ülke, şehir, cinsiyet, yaş aralığı, eğitim durumu, aile durumu, ilgi alanları, ilgi alanları içinde köpeği ya da kedisi olup olmadığı, yemek yemeği mi yoksa yapmayı mı sevdiği ondan öte spor olarak kriket’i sevse sizin için uygun mudur?” diyen bir reklam kanalında bin gösterim maliyeti (CPM) 0.02 TL dahi olsa bence israf edilecek bir para olmamalı ondan öte “clutter” yani kirlilik olarak çöpe gidecek bir reklam planlanmamalı, yayınlanmamalı, benim önüme düşerek ilgisiz olarak işaretlenmemeli.
Peki ya sizce? =))
“Facebook Reklamlarının Yanlış Yönetimi” için bir yorum