Trakya Üniversitesi Çerkezköy M.Y.O ‘da okurken 2.yılın sonunda okul bitirme ödevi olarak ilerde gerçekten aktif ve etkin görev almak istediğim kamu kuruluşları hakkında bir araştırma ödevini hazırlamak istemiştim. Bunun sonucunda da ‘kamu kuruluşlarında halkla ilişkiler’ adlı ödevi aldım. İlk başlarda kısır bir döngü halinde beni çok zorlayan, daha sonraları ise benim için bir zevk haline dönüşen çalışmamda Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr Metin Kazancı hocamızın ‘Kamu ve Özel kesimde Halkla İlişkiler’ adlı kitabının çok büyük katkıları oldu. Birgün inşallah Ankara’da hocamızın derslerine girmekte nasip olur.. Hocamız bu kitapta Türk ve dünya halkla ilişkilerini ele almakla birlikte Türkiye de halkla ilişkileri tam anlamıyla bıçak altına yatırmış özel ve kamuda yapılan faaliyetleri karşılastırmış, yapılan yanlışları ve olması gereken doğruları çok iyi işlemiş. Metin Kazancı hocamızın bu muhteşem çalışmalarının devamını diliyorum.. Bu kitabın son bölümlerinde ilgilimi çeken ve konumla ilgili olan bir yazı vardı ben sizinle asıl olarak bu yazıyı paylaşmak istiyorum…
Kamu Yönetiminde Manzara-ı Umumiye;
Türkiye’de halkla ilişkilere en önce başlayan bu sektörde durumun içler acısı olduğunu söylemeye gerek yok. Halkla ilişkilerle ilgili son yıllarda yazılanlara bakıldığında konunun merkezi hep özel sektördür. Son yıllarda giderek küçültülmesi istenen kamu yönetiminde halkla ilişkiler “rasgele bir uygulama olma özelliğini” basan ile sürdürmektedir. Konunun önemli nedenleri vardır. Bunlardan ilki, bu görevin gerektiği gibi anlaşılamadığı ve yönetimler için gereksiz bir çalışma, hatta lüksü ifade ettiğidir. Diğer yandan kamu yönetiminin daha önemli ve yaşamsal sorunlarının artmış olduğu bir ortamda halkla ilişkiler konusunda isteksiz davranmaktadır. Kamusal kuruluşlara getirilen tasarruf tedbirleri halkla ilişkiler çalışmalarını iyiden iyiye kısıtlamıştır. Parası olmayan ya da bu alana harcama yapmasına izin verilmeyen yönetimlerin iyi halkla ilişkiler yapması kuskusuz çok zordur.Ülkemizde önemli kuruluşların hemen tümünde halkla ilişkiler birimleri bulunmaktadır. Bu birimler halkla ilişkiler adi ile anılmasa bile kamunun aydınlatılması için ve kamuyla ilişki için kurulmuşlardır. Ancak öyle anlaşılmaktadır ki, yıllardır söylendiği gibi bu birimlerin verdiği hizmet, küpür kesme ve ender olarak üst yöneticiye bilgi taşımaktır. Kaldı ki bunlar bile doğru dürüst yapılamamaktadır. Kimi kuruluşlarda da halkla ilişkiler üst düzey yöneticinin yani bakanın, belediye başkanın, federasyon başkanının, vakıf başkanının. dernek ya da oda başkanının halkla ilişkileri biçimine dönüştürülmüştür. Türk Kamu Yönetimi’nin halkla ilişkiler uygulamasında genel şablona ya da kötü gidişe ters düşen birkaç örnek bulunmaktadır. Son yıllarda Emniyet Genel Müdürlüğü’nün halkla ilişkiler konusunda yaptığı olumlu çalışmalara rastlanmaktadır. Her gün değişik nedenlerle halkla iç içe olan polis teşkilatının bu konuda başarılı olup olamayacağını şimdiden kestirmek mümkün değildir. Çevik Kuvvetin oluşum ve görevinden ileri gelen önemli bir şanssızlığı olduğunu bu arada belirtmemiz gerekir. Ancak eldeki bazı göstergeler, yakın gelecekte polisin halkla ilişkilere önem veren bir görev topluluğu olacağı yönündedir. Sözü daha fazla uzatmamak için özetleyelim ki, Türk Kamu Yönetimi’nde halkla ilişkilerin niteliği ve önemi anlaşılamamıştır. Türk Kamu Yönetiminde bu misyonu fark edip halkla ilişkilere önem verecek kuruluşların yeterli ve yetişmiş personeli yoktur. Türk Kamu Yönetimi’nde halkla ilişkiler, asil olarak üst düzey yöneticiyi tanıtmak ve onun kişisel halkla ilişkilerini yürütmekten ibarettir. Halkla ilişkiler ülkemizde böyle bir anlayışla başlamış ve ayni anlayışla devam etmektedir. Buna karşılık Türk insani, bu kuruluşların genel hizmet eksikliği ve aksaklığını yönetimi zorlayacak biçimde dile getiremez, yönetime etki edemez..Çoğunlukla yönetimi kızdıracağından korkar ve olana razıdır. Sanki tencere yuvarlanıp kapağını bulmuştur.
İkinci nokta halkla ilişkileri yürütecek ya da yürütmekte olan kişilerle ilgilidir. Bilindiği gibi kamu kuruluşlarında halkla ilişkiler istisnai memuriyet statüsündedir. Bu birimde görev yapacak halkla ilişkiler uzmanının eğitimi ve deneyimi önemli değildir. Buraya atanacaklar için takdir üst düzey yöneticinindir. Bu durum kamu kurumlarında halkla ilişkiler birimlerinin, deyim yerinde ise rastgele kişilerce, doldurulmasına yol açmıştır. Bu ünitelerde hem çok kişi çalışır ya da çalışır gibi görünür hem de bu birimlerde etkinlik yoktur, performans çok düşüktür. Bu yüzden ülkemizde “kamu kuruluşlarının da halkla ilişkiler birimleri var fakat halkla ilişkiler yoktur” dersek yanlış yapmamış oluruz. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, halkla ilişkiler birimlerinde çalışanların çoğunluğu konunun ne eğitimini almıştır ne de bu isi uzun sure yapmaya isteklidir. Ayrıca çalışma ortamında birçok teknik aksaklık ve donanım eksikliği bulunmaktadır.[1] Kimse de bu durumdan şikayetçi değildir. Kanımızca Türk Kamu Yönetimi’nde halkla ilişkilerin içinde bulunduğu acıklı durumun temel nedeni bu noktada yatmaktadır. Ülkemizde çoğu alanda olduğu gibi bu alanda da bir rasgelelik, ilgisizlik ve ciddiyetsizlik söz konusudur. [2] Kamu yönetiminde liyakat sisteminin olmadığı, yazılı kuralların buyruğuna karsın bu ilkenin reddedilmiş olması, değişik yönetsel kademeler ve görevlerde ilgisiz kişilerin istihdamına yol açmaktadır. Halkla ilişkiler görevlilerinin atanmasında eğitim-liyakat bağıntısı bir yana bırakılmışa benzemektedir. İlgili kamu otoritesi önüne geleni bu göreve atayabilmektedir. Buna karşın bu kadrolara konunun eğitimi almamışların, yani uzman olmayanların atanmasının yaratacağı sakıncalar, neden olacağı aksaklıklar ayni kamu otoritelerine yeterince anlatılamamış, yanlışlık kanıtlanmamıştır. Bu da halkla ilişkiler camiasının önemli bir ihmalidir.
Bu kişilerle yapılan görüşmelerde, bütçesiz çalışmak ve kurum dışı ilişkilerde imza yetkisinin olmamasının önemli sorunlar yarattığı belirtilmiştir. Kuskusuz bu arada kadro isimlerinin halkla ilişkiler uzmanı olarak belirlenmemiş olması da sorun yaratmaktadır. Halkla ilişkiler birimleri halkla ilişkiler eğitimini üniversiteler düzeyde almış kişilere bırakılmalıdır. Manken olup özel kuruluşlarda halkla ilişkiler icra edenlerin yanında, kamu kesiminde de oto tamircisi olup halkla ilişkiler biriminde çalışanlar bulunmaktadır. Bu sorun halkla ilişkilerin meslekleşmesinin zorunlu olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir. Tıpkı tıp, eczacılık ya da mühendislikte mesleği icra edebilmenin koşulu alanla ilgili eğitime bağlandığı gibi, halkla ilişkilerde de alanda çalışabilmenin koşulu halkla ilişkiler eğitimi almış olmaya bağlanmalıdır. Bu konuda su anda mesleğin içinde olan uzman ve deneyimli kisilerden de istek gelmektedir. Sözgelimi kamu yönetimi bu isin başını çekebilir. Kuskusuz bu sanıldığı kadar kolay bir is değildir. Sektördeki alaylılardan gelecek eleştiri ve engellemeleri durdurmak için su anda çalışmakta olanların hakları saklı tutulabilir. Ancak gelecekle ilgili bir çözüm mutlaka sağlanmalıdır. Halkla ilişkilerin ciddiyeti ve kendisinden beklenen görevleri yerine getirebilmesi bu koşula bağlıdır Ülkemizde halkla ilişkiler meslekleşmelidir. Belki bundan sonradır ki, halkla ilişkiler daha ciddiye alınacak, bütün aşamaları uygulanacak ve bu gelişmeden yönetim ve kuruluşlar kadar toplum da yarar görecektir.[4]
İşte arkadaşlar hocamızın yazısını sizinle burada paylaştım altta alıntıları da,dipnot olarak verdim… umarım bir yanlışlık yapmamışımdır bunu burada yayınlayarak. Umarım gerçekten bir çok kişinin işine yarar…
[1] Muhittin ACAR, Türk Kamu Yonetiminde Halkla iliskiler Araştırmasi, DPT Yayim, Ankara, 1994.
[2] Benzer yorumlar için bakiniz : Birkan UYSAL, a. g. e., s. 141.
[3] Ferah ORUNDAS, “Sanat Etkinliklerinde Halkla ilişkiler çalışmaları”. Halkla ilişkiler ve Reklamcılık, 1. Ulusal İletişim Sempozyumu, Gazi üniversitesi Yayınları, Ankara, 2000, s. 119.
[4] Prof. Dr. Metin Kazancı, Kamu ve Özel Kesimde Halkla İlişkiler, Ankara: Turhan Kitabevi, 2006, s.61.