evet arkadaşlar ne yazık ki ülkemizde yazılan halkla ilişkilerle ilgili kitapların tümü halkla ilişkilerin tarihini amerika halkla ilişkiler tarihiyle ele alırlar.acaba biz türkler olarak bu bilime ne gibi katkılar yaptık,bizim ne gibi katkılarımız var…vb… sorularını pek sormazlar, yüzeysel olarak türklerde devlet yöneticileri ve halk arasındaki dialog çok iyiydi,diğer devletlerle ilişkiler gayet başarılıydı,padişahlar gercekten çok iyi halkla ilişkiler uzmanlarıydı diye bazı cümlelerle geçiştirilip gider bu konu…
peki madem o kadar basit,türkler dünya siyasetinde 600 yıl etkin halde kalmayı nasıl başarmışlardır dimi?
bu konuda sizlere Emine KAZAN’ın ‘eski türklerde ve osmanlıda halkla ilişkiler’ kitabının tanıtım bülteninde geçen şu paragrafları vermek istiyorum;
Platon’un ‘Devlet’ adlı eserinde, Sokrates: “Devlet,bütünlüğünü kaybetmediği ölçüde genişlesin, kabul;ama bütünlüğünü, birliğini bozacak kadar da
genişlemesini istemiyoruz…” der.
Peki ya bir devlet, Sokrates’in istemediği kadar
genişlerse ve buna rağmen de bütünlüğü, birliği bozulmasın isterse?.
‘Halkla İlişkiler’ kavramının önemi, Sokrates ve onun
yaşadığı dönemde bugünkü kadar kavranabilmiş miydi bilinmez; ancak şu bir gerçek ki, Eski Türkler ve devamı sayılabilecek Osmanlı İmparatorluğu’nda bu kavramın öneminin hemen herkes farkındaydı.Yoksa, bugün 600 yıl ayakta kalmayı başarmış bir
İmparatorluktan söz etmek pek kolay olmayacaktı.Tarih boyu ‘göçebe’ yaşamı sürmüş Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi ve burada yarım asırdan fazla bir zaman ‘devlet’ olarak kalması, her açıdan hem ilgi çekici hem de hayret vericidir.Pek çok tarihçi için ise bu tablo, bir ‘hazine’ görünümündedir. Türklerin tarihi araştırılırken,onların birbirleriyle kurdukları iletişimde, diğer milletlerden şaşırtıcı bir biçimde farklı davranışlar
sergilediğini göz ardı etmek doğru olmaz.
İşte, Eski Türkler ve Osmanlı Devleti’nin yapısındaki
hiyerarşinin, ‘yöneten-yönetilen’ arasındaki mükemmel uyumla birlikte nasıl şekillendiğini; yüzyıllarca ayakta kalmayı başarmış olan
Türklerde ‘halkla ilişkiler’ dişlilerinin nasıl çalıştığını tahmin edebiliyomusunuz???
İşte Emine KAZAN bu büyük imparatorluğun ve öncesinin bizim mesleğimiz bakış açısını birkaç cümlede bu şekilde özetlemiş.Demek ki bizlerinde bu çorbada tuzumuz varmış.
Yine Türkiye de halkla ilişkiler deyince akla gelen hocalarımızdan olan ankara üni. iletişim fakültesinden prof.dr Metin KAZANCI hocamızda bu konuya el atmış.’‘Osmanlılar halkla ilişkiler’ (pdf)’adlı çalışmasının özet bölümünde;
‘Türkiye’de yazılmış halkla ilişkiler kitaplarının hemen hemen tümü halkla ilişkilerin tarihini Amerika Birleşik Devletleri’ndeki halkla ilişkiler uygulamalarının tarihi olarak alırlar. Ülkemizle ilgili tüm yazılanlar bir iki cümledir: “Kanuni halkı çok severdi, Fatih halkla sık sık bir araya gelirdi. II. Mahmut iyi bir halkla ilişkiler uzmanı idi ” gibi. Oysa durum Osmanlı’da çok farklıdır. Bugünkü anlamda halkla ilişkiler yoktur ama Osmanlı’nın kendine özgü halkla ilişkileri vardı. Biz bu yazıda bu konulara olabildiğince açıklık getirmeye çalışacağız. İlk defa kağıda dökülen Osmanlı’nın halkla ilişkileri kuşkusuz daha geniş ve ayrıntılı incelemelere gereksinme göstermektedir. Sınırlı Osmanlıca bilgimle ama konuyu biraz da yayarak, bu başlangıcı ben yapıyorum. Ama bu önemli konu, yetişecek iletişim tarihçileri tarafından ayrıntılı olarak incelenmeyi beklemektedir.
diyerek adeta konunun ne kadar önemli olduğuna ve arastırılması gerektiğine parmak basmıstır….bu çalışmayı mutlaka okumanızı tavsiye ederim…
saygı ve selamlarımla…