Referandum süreci içerisinde birçok şey yazıldı, çizildi, söylendi. Facebook bu referandum sürecince en etkin kullanılan iletişim mecralarından biri oldu. Çoğu arkadaşım hiç çekinmeden görüşlerini belirtti hatta bir adım daha ileriye geçerek kendi görüşlerinin kabulünü arttırmak için kendi çaplarınca yazılar, notlar, videolar, bireysel makaleler yayınlayarak mini referandum kampanyaları yaptılar. Kimi mütevazıce ‘evet’ derken kimi hoyratça ‘hayır’ diye bağırmaktan çekinmedi. Hoyratça ‘hayır’ diyen arkadaşlar kimi zaman bende dahil olmak üzere, muhtemelen benimle aynı yönde kararı olan kişileri kırmaktan çekinmediler. Koyunlukla, cahillikle, oyu satmak gibi bazı ithamlarla kendi görüşlerinin dışındakileri hemencik ötekileştirdiler. Referandumun hemen ardından bu arkadaşlarıma çok kızdığım için kısaca;
‘Hadi şimdi de başarısızlığın başarısını kutlayıverin!’ başlıklı,
‘Unutmamak lazım koskocaman bir %42’siniz. Siyasi boyutta Bermuda şeytan üçgeni oluşumu çalışması güzel bir organizasyondu tebrik etmemek elde değil. CHP ile MHP ittifakı; hükümete destekleyecek yönde çıkacak oyları azaltıp, kendi paylarını arttırıp, erken seçim ve bir koalisyon hükümeti oluşturma işaretleri vermişti. Referandum esnasında ve ardından CHP tarafı genel başkanlarının oy bile kullanamamasından utanmış olmalılar ki sessiz kalmayı seçerken, MHP ise erken seçim istedi. Ama demokrasi denilen kavram böyle işte %50,1’e %49,9 çıksaydı bile sonuç değişmeyecekti ve maalesef bu çok öncelerden açık seçik belliydi. Benim facebook listem neredeyse referandum sonucunu gösterir nitelikteydi. İki taraftan da çok sayıda aktif arkadaşım mevcuttu. %42’lik kısımda kalan arkadaşların (hepsi CHP’li maalesef hiç MHP propagandasına destek veren arkadaşım yoktu) referandum çalışmalarını izlemek çok zevkliydi, o kadar iyi çalıştılar ki bir ara bana bile Hayır dedirteceklerdi. Ama önerim facebook gibi kısıtlı ve genelde aynı düşünceye sahip arkadaşlarınızın olduğu mecralardan farklı olarak daha geniş kitlelere ulaşabileceğiniz mecraları kullanmanızdır. Bu sayede arkadaş listenizdeki sizin düşüncenizi desteklemeyen 1-2 arkadaşınızdan daha fazlasını kırmayı, incitmeyi, aşağılamayı başarabilirsiniz. Keşke kişilere birebir saldırıdan öte, ötekileştirmelerden öte, karşı taraftakileri yaftalamaktan öte şeyler konuşulsaydı. Kimse sizden daha cahil değil, kimse sizden daha az vatansever ya da geleceğini düşünür değil, kimse bu ülkeyi ya da oyunu sizin aklınıza tecavüz etmiş düşüncelere satmış değil.
Umuyorum ki ülkemiz için hayırlısı olan oldu ve keşke siz de genel başkanınızın hayır oyu ile söylediklerinizin bir hayrını görseydiniz ama adamın kendine bile hayrı yok ki size olsun. ‘
Şeklinde bir facebook notu yazmıştım çünkü gerçekten çok kızmıştım ama yayınlamadım. (Şimdi burada sizinle paylaşmış olayım. Bu ciddi anlamda sitemdir!) Çünkü bir ieltişimci olarak çok güzel bir iletişim sürecini izleme ve takip etme şansını elde etmiştim.
Nasıl mı?
İnternet kitle iletişim araçları içinde her geçen gün kendine daha iyi bir yer ediniyor. Etkin olma yolunda emin adımlarla ilerliyor ve kolay kullanılabilir bir mecra. Zahmeti ve fiyatı açısından da daha karlı gibi. Hatta kullanıcıları oyunun içine çekerek çoğunu bedavaya getirmek mümkün. Her hal facebook adlı internet sitesi de günümüzde en çok kullanılan ve en kullanışlı sistemlerin başında geliyor. Bunu bu referandum süreci içinde de gayet açık şekilde gördük. Kitle iletişim araçlarının kullanılırlığının artması, marka, ürün, hizmet ve düşünce alanlarında birden çok fazla birimin bulunması WOMC – WORD OF MOUTH COMMUNICATION yani ağızdan ağza iletişimi kurumsal ve bireysel düzlemde çok daha önemli hale getiriyor. Nasıl yani dersek? İşin özünde bizlerin referandum dönemi içinde yayınladığımız yazılar (gazete, dergi), videolar, blog yazıları hep hedefe aitti. Neydi bu hedef kendi düşüncelerimizi daha fazla insana ulaştırmak ve mümkün olursa kendimizce birilerine daha ‘evet’ ya da ‘hayır’ dedirtebilmek. Kısaca örneklendireyim; siz ‘neden hayır demeliyiz’i anlatan bir videoyu paylaştınız, sonrasında sizden görüp bunu beğenen bir arkadaşınız daha paylaşıyor, sonra onun bir arkadaşı daha… Sonucunda video 10k kişiye ulaşıyor ve bu insanlar videonun içeriğindeki kavramları konuşmaya başlıyor. Bunu paylaştığınız gazete yazılarına, facebook gruplarına uyarlayarak düşünmek mümkün. Böylelikle bir womc – ağızdan ağza iletişim süreci oluşturulmuş ve siz de bu sürecin içinde yer almış oluyorsunuz. Niye mi; çünkü o videoyu yani mesajı ilk elden çıkartan kişinin daha fazla kişiye ulaşmasını sağlıyorsunuz. Bunu da genellikle gönüllü ve istekli şekilde yapıyorsunuz. Tabi basit anlamda ve bireysel olarak bakarsak olay böyle basit ama işin bir de profesyonel boyutu var. Mesela; Nihat Genç’in facebook grubu elindeki kitle iletişiminde gündem belirleme gücünü çok iyi kullandı. Yaklaşık 200.000 (herkesin listesinde 10 kişi olsa 2milyon insan yapar, gerisini siz hesaplayın) kişilik bir grupta yayınladıkları her şey benimle tam tamına zıt olmasına karşın onları incelemek zevkti ama onların da gücü yetmedi ve Nihat Bey referandumun hemen ardından bu konularda yazarlığı bıraktığını açıkladı. Ama her şeye rağmen çok başarılı bir iletişim süreci gerçekleştirdiler. Yayınladıkları tek elden çıkma, taraflı yazıları bize gate-keeping (kapı tutuculuğu) yani sadece onların istediği bilginin bize ulaşmasını, aktardıkları bilgiler ve bunların yayılma, konuşulma oranları ise agenda-setting (gündem belirleme) gündemin onların verdiği mesajlar doğrultusunda gerçekleşmesi kavramlarını birebir gösterdi. Genel olarak bu çalışmalar da bize gelecekte internetin çok daha etkin bir iletişim kanalı haline geleceğinin kanıtı oldu.
Saygılarımla…