Oyunlaştıran: Dale Wassermann
Reji: Edip Deder, Fırat Özmen Akıncı
Dramaturji: Açelye Uçan, Ali Ersam Karadeniz, Eda Dinler, Edip Deder, Erhan Bolatoğlu, Esin Yüksel, Fırat Özmen Akıncı, İlknur Yıldız, Kazım Başer, Kerem Özten, Merve Güner, Mustafa Sıkıntı, Neslihan Köroğlu, Tanıl Levent, Yücel Kızılöz
Oyuncu kadrosu;
Hemşire Flinn : Açelye Uçan
McMurphy : Ali Ersam Karadeniz
Sandra :Ceren Demirci
Hemşire Ratched : Eda Dinler
Dr. Spivey : Edip Deder
Harding : Erhan Bolatoğlu
Martini : Fırat Özmen Akıncı
Hemşire Lusin :Gülhan Otur
Williams :Harun Güven
Candy : Merve Güner
Waren : Mustafa Sıkıntı
Cheswick :Soner Şeneken
Billy : Tanıl Levent
Reis Bromden : Yücel Kızılöz
Kronikler :Burak Akbaş, Cem Öntaş, Onur Uygun, Okran Varan, Recep Yıldız
Ziyaretçiler : Esin Yüksel, Gülin Urcun, İlknur Yıldız, Setenay Özaydemir
Işık : Gamze Bulut
Müzik : Neslihan Köroğlu
Dekor : Soner Şeneken, Tanıl Levent
Afiş : Nursun Karaburun
Yer : Ege Üniversitesi Kampüs Kültür Merkezi (Mötbe)
Tarih : 21.03.2009 (benim gittiğim)
Ücret : Öğrenci 3tl, Tam 5tl
Organizasyon : Ege Sanat
Tel : 0506 7886779 – e-mail : egesanatatolyesi@gmail.com
Guguk Kuşu – Ken Kesey
……………………………………………………………….
İnsanlığın egemen olduğu ideolojileri tarih içinde kendi varlıklarını, sürekli olarak ‘öteki’sini, ‘anormal’ini, ‘düşman’ını var edip tanımladıktan sonra onu hakimiyetine almak, hakimiyetine alamıyorsa hapsetmek, hapsedemiyorsa yok etmek üzerine inşa etmişlerdir. Toplum(lar) var olduğu sürece bu ‘toplum dışılar’ da var olmuştur ve bunlara çeşitli toplumsal kompartmanlara yerleştirmişler ve tasnif edilmişlerdir.
‘Deli’ de bu ‘toplumdışı’ çehrelerden biridir.
Günümüz dünya düzeninde hereksin tek tiplileştirilmeye çalışıldığı, farklılıkların tahammülsüzlükle yok edildiği bir savaş ve linç psikolojisi içinde yaşamı zapt etmiş muktedirler çağında diyoruz ki; akıllı mı dediniz, evet biz deliyiz; normal mi dediniz evet biz anormaliz; biz mi dediniz hayır biz ötekiyiz.
Ege Sanat Atölyesi bu oyunu bastırdığı broşürde bu şekilde açıklamış. Ben yazıma başlamadan önce izleme şansını elde ettiğim bu güzel oyun için başta yukarda ismi geçen tüm ekip elemanlarına ve Ege sanat’a teşekkür ederim. Ben bi tiyatro yada genel olarak sanat eleştirmeni değilim, oyunda hata var mıdır, nerede kim ne yanlışlar yapmıştır ben bilemem, anlayamam. Eğer bi sürç i lisan edersem affola…
Bugün sabah kalktım, gazetemi almak ve sabah yürüyüşü yapmak için dışarı çıktım. Her zaman ki güzergahımı takip ettim ve küçük park’tan geçerken bir arkadaş elime bu oyunun tarihi, saati, yeri ve fiyatının yazdığı küçük bi kağıdını verdi. Baktım bu akşammış, dedim işim yok giderim ben bu oyuna. Derken yurttan bi arkadaş daha buldum ve oyuna gittim.
Şimdi kendimce oyunu anlatmaya çalışacağım; Oyun en başta biz salona girmek için beklerken kapılar önünde başladı, oyuncular kostümleri ile izleyiciyiler arasında dolaşması ve bir merak uyandırma yöntemi ile başladı ve bu karşılama seranomisi herkes yerine oturana kadar devam etti ve akıl hastası rollerinde oldukları her hallerinden belli olan oyuncuların izleyicilere salça olmaları gerçekten görülmeye değerdi. Oyun bir grup erkeğin ya psikolojik destek almak yada tamamen tedavi almak için geldiği bir akıl hastanesinde geçiyor. İlk başta her şey normal, hastalar tüm kurallara uyuyor ve dominant baş hemşire ve hastane görevlilerinin kontrolü altındalar. Ama daha sonra McMurphy’in hastaneye gelmesi ile, oyun bir anda farklı bir yönde değişiyor. Çünkü Murphy diğerlerine göre hasta sayılamaz durumda ve gerçekten liderlik özelliklerine sahip ve o hastaları teker teker öz güvenlerine kavuşturmaya ve hemşirenin ve ekibinin baskısını azaltmaya başlıyor. Akabinde hastalar yavaş yavaş toplumsal özgüvenlerini kazanmaya başlarken, buna engel olmak isteyen baş hemşire Flinn, Murphy e yapmadığını bırakmıyor. Ama Murphy’de hastane içinde dünya kupası maçlarını izlemek için yaptıklarıyla, hasta arkadaşlarını kumar oynarken dolandırmasıyla,hastane içinde yaptığı bol alkollü, hayat kadınlı partiyle bunu hak etmiyor değil. Neyse lafı kısa keseyim, oyun gerçekten güldürürken düşündüren, bi anda yokk artık dedirten bi oyun. Bence oyunun ana düşüncesi, hayatta denemediğin hiçbir şeyin olup yada olmayacağını bilemezsin. Bu yüzden bunu en azından bir kere deneme, yapmaya çalışma cesaretine sahip olmalısın ve insan isterse başarır.
Ben oyunu gerçekten beğendim, bunda yanımda oturan üçlü bayan arkadaş grubunun da etkisi oldu çünkü, onlarda sanki oyunda oynuyorlardı. Sürekli aralarında bi tahmin etme yarışı içindeydiler, ve gerçekten oyunu izlerken oyunun hakkını verdiler, öyle bön bön oyun izlemediler, tek kelimeyle en az oyun kadar onların konuştuklarına ve yaptıklarına da güldüm. Tanımıyorum, etmiyorum muhtemelen bir daha da görmeyeceğim onları ama gerçekten onlarla bu oyunu izlemek ayrı bi zevk oldu. Eğer bu yazımı okurlarsa onlara tesekkür ettiğimi bilmelerini isterim. Ege sanat ekibinin bir sonraki oyunu William Shakespeare’nin Venedik Taciri adlı eseri. Ve eğer bir aksilik çıkmazsa izlemek için ben orada olacağım, tekrardan teşekkür ederim.
bu yazızımızın şarkısı video olarak, Yeni Türkü – DELİLER
Saygı ve selamlarımla.
Bunun filmi var bende haaaala izlicem bak yine tetiklendim bi arkadaşta filmini yazmıştı bakalım ne zaman izlicem filmi tam bir klasikmiş dediklerine göre 🙂