Geçtiğimiz günlerde okulumuza yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Sn. Mehmet Ali Talat geldi. Bende böyle bir fırsatı kaçırmamak adına, konferansa katıldım ve kendimce notlar aldım. Sn. Talat, Kıbrıs konusunda merak edilen onlarca konuya bizlerin önünde,gayet sempatik ve kendinden emin tavırlarla açıklık getirdi. Yıllardır çözülemeyen konunun çözülmesi için, gerçek anlamda gerek Türkiye Cumhuriyeti yönetimi gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yönetimi olarak ellerinden gelen tüm çabayla çalıştıklarına bizleri inandırdı.
Talat , Şu an Türk ve Rum yönetimlerinin Birleşmiş Milletler önderliğinde tam teşekküllü müzakere sürecinde olduğunu ama buna karşın bizlerin izalasyon altında olmamıza rağmen Rumların Avrupa Birliği üyeliğine sığınarak, bilinçli kaçış içinde olduğunu üstüne basa basa belirtiyor.
Gerek Denktaş gerekse bundan önce ki Rum başkanının pek fazla çözümden yana olmadığını, buna karşın Talat’ın ve şimdi ki Rum lider Dimitris Hristofyas’ın partilerinin seçilmeden önce Annan planı üzerine ortak çalışmalar yürüttüğünü ama her ne hikmetse Rum liderin seçildikten sonra bu çalışmaları göz arde edip, her şeyi sıfırdan başlattığını söylüyor.
Ki bunu gözarde etmenin ötesinde annan planını direk olarak şeytan planı olarak ilan edilmiş Rum yönetici tarafından. Bunların akabinde Rum kesiminin avrupa birliği üyesi olması sonucunda, daha rahat tavırlar sergilediğini, avrupalı devletlerin bilhassa Kıbrıs konusunda Avrupa’da her türlü taslağı hazırlayan İngiltere’nin büyük desteğini aldığını, şu an ki durumun gerçek bir yapıcı ortamdan çok, yapıcı muğlaklık (belirsizlik) olduğunu üzülerek konuşmasına ekliyor. Çünkü hali hazırda tanınmayan kesim, ekonomik baskılar altında olan kesim Türk bölümü.Bunlarla birlikte her şeyin bir takvimle yapıldığını ama bu takvimin duyurulmasının,resmiyete dökülmesinin Rumlar tarafından engelliğini söylüyor.
Talat konuşmasına şu sözlerle devam ediyor;
Run kesiminin arkasında ki birçok güvencesine dayanarak, bizleri Kıbrıs’ta bir azınlık grup, sanki özerk bir bölüm olmayı kabul ederek, masadan kalkmayı kabul edeceğimizi sanması ve bunları sürekli bize dayatması, onurumuzu zedeliyor. B,ze göre olması gereken çözüm, bakir doğum denen çözüm yöntemi. Yani 2 milletli, 2 toplumlu ama yepyeni sıfırdan bir devlet kurulması.
Bunun da; Siyasi eşitlik öncelikli olarak, 2 kesimlilik ve 2 toplumluğa devamın, devletlerin eşit statüde olması, Yeni devletin ortaya çıkışının eş zamanlı yapılacak referandumlarla belirlenmesi ve garanti ve ittifak anlaşmalarının iler ki dönemde de şu an ki gibi devam etmesi durumunda gerçekleşebileceğini söylüyor. Çünkü 1963 ve 74 yılları arasında adada BM ve İngiltere olmasına karşın, çatışmaların, ölümlerin engellenemediği, Türkiye Cumhuriyeti olmasaydı bugün kıbrıslı türklerden bahsedilemeyeceğini ve Türkiye’nin garantörlüğünün hiçbir zaman ortadan kalkmasına izin vermeyeceklerini belirtiyor.
Sonuc olarak;
Şu an neredeyiz sorusuna;
Madem ki masadayız, bunca dayatmaya bunca zorlamaya karşın hala masadan kalkmıyoruz ve çözüm için umutluyuz demektir ve bunu gerçekleştirmek için elimizden geleni yapacağız. Çünkü çözüm onlardan çok bizim için önemlidir, bizim için hayati değerdedir, en az bizim kadar Türkiye Cumhuriyeti için önemlidir, çünkü çözümü bulmak güvenlikten çok ekonomik değerler taşımaktadır ve bu doğrultuda ciddiyetle ve samimetle cözümü arıyoruz diyor.
Ve alkışlar eşliğinde sahneden iniyor.
…..ooooo……..oooooo……………..
Evet arkadaşlar sizler neler dersiniz bu konu üzerine. Uzun yıllardır kafamızı kurcalayan bu olay acep cözüme ulaşır mı? Ulaşınca çözüm nelere gebe olur? Kıbrıs hiç bir şey olmasın 1571 yılında türk eline geçmiş bir toprak, ve üzerinde binlerce sehidimizin kanı var. Çözüm bulunursa acaba gerçek bir çözüm olmuş olacak mı sizce?
Çözüm Türkiye’nin gelip adanın tümünü almakla hallolacaktır.