Marka oluşturma süreçlerinin en başında fikri bulma, iş planı oluşturma, hayata geçirme ve “marka kimliğini oluşturma/yaratma” gelmektedir.
Marka ortaya çıkıp, elle tutulur gözle görülür hale geldikten sonra artık ne o fikrin nasıl bulunduğunun ne kuluçka döneminin nasıl geçtiğinin ne de nasıl hayata geçirildiğinin bir önemi vardır, önemli olan şeyler, markanın nasıl göründüğü, nasıl bilindiği, itibarının ne olduğu, nasıl hatırlandığı gibi kavramlardır. Biz iletişimcilerin en önemli görevlerinden birisi de bu algı yönetimini başarılı şekilde yapmaktır. Çünkü, bireylerin satın alma ve tüketim sürecindeki davranışsal tepkilerinin yönetimi ve anlamlandırılmasında, kişilerin çevreleri tarafından arzu ettikleri biçimde algılanmaları adına ürün ve markalara yüklenen sembolik anlamların kullanılmasının temelinde de söz konusu yönelim vardır (Ünal; 2008:49,50). Bir diğer ifadeyle bireylerin günlük yaşamlarında ve tabii ki tüketim süreçlerinde bir takım nesneleri, hayali kahramanları veya kişileri vb. kişisel ifade aracı olarak dikkate almaları neticesinde mesajların içerik bileşenleri de farklılık yaratmak adına yenilenir ki, tam bu noktada değişen dünya düzenindeki iletişim sürecinin yeni etkileşim araçları olarak ikonlar, maskotlar, logolar karşımıza çıkar.[1] Çoğu zaman ürünün kişiye sağladığı fayda bile görünüm algısından sonra gelebilir. Yani insanlar sırf o logolu markaya sahip olmak, kullanmak için, o logolu mekanlarda oturmak için satın alım aktivesini gerçekleştirirler.
Görsel objelerden biride kuşkusuz marka adına oluşturulan maskotlardır. Okumaya devam et “Marka İletişiminde Maskot Yaratma ve Kullanımı”