Gazetelerden kategorimizin bugün ki konuğu Taraf Gazetesi yazarlarından Ahmet Altan.Ahmet Bey’in bugün yazdığı yazıyı gerçekten büyük bir zevkle okudum.Bir çok kişiye ders olabilecek bir yazı yazarak ve saygılarımızı hakketmiştir kendisi.Ben yazıda kısa olarak kendimi buldum çünkü bu yazıda ki birçok şeyi çok farklı mekanlarda çok farklı insanlara bıkmadan usanmadan defalarca söyledim ama onlar beni pek anlayamadılar ama herhal Ahmet Altan onlar için iyi bir isimdir.
….
Osmanlı gibi Cumhuriyet de Anadolu’yu yok saydığı, onu hiçbir zaman siyasi denklemlerin içine yerleştirmediği için şimdi Ankara’nın darbecileri neler olup bittiğini bir türlü kavrayamıyorlar.
Türkiye’yi hâlâ Ankara’yla İstanbul’dan ibaret sanan stratejileri çöküyor.
Ordunun verdiği 27 Nisan muhtırası Anadolu’dan döndü.
Yargının hukuku pervasızca çiğnemesinin cevabı da, göreceksiniz Anadolu’dan gelecek.
Zaten bizim sürmanşette de okuyacağınız gibi Anadolu öfke dolu biçimde açıkça kendi tavrını gösteriyor.
Ordu da, yargı da Türkiye’yi dünyadan koparmaya yönelik her hamlesinde Anadolu’yu karşısında bulacak.
Mesele türban meselesi değil.
Mesele AKP de değil.
Mesele, Anadolu’nun Osmanlıdan bu yana devam eden dengeleri değiştirecek bir güce erişmiş olması. (benim yorumum : anadolu gencinin elleri artık eskisi gibi,toprak kokmuyor,artık yüzleri güneş yanığı değil,sadece askerlik için köyden çıkmalar artık çok eskilerde kaldı,artık yurdun tüm üniversiteleri anadolunun bağrından kopup gelen mühendis,doktor,öğretmen adayları ile kaynıyor, ama karşıt zihniyet hala benim emirganda ki,bebekte ki oyumla adanada ki bitliste ki oy bir mi diye düşünme gereksizliğini yapıyor)
İktidarı, ordu gibi, yargı gibi “üretim dışı” güçlerin elinden alacaklar.
İstediğiniz kadar muhtıra verin, istediğiniz kadar darbe yapın, istediğiniz kadar hukuku kepazeleştirin, bu sonucu değiştiremezsiniz.
Eğer Fransız Devrimi’ni merak etseydiniz, burjuvazinin iktidarı aristokrasinin elinden nasıl ve neden aldığını öğrenirdiniz.
Burjuvazi daha ileri bir “teknolojiyi” ve “üretim gücünü” temsil ediyordu, daha zengindi, gelişime daha açıktı ve “üretiminin” önüne çıkan engelleri kenara itmek istiyordu.
Fransız Devrimi için “burjuvazi” neyse, Türkiye “devrimi” için de Anadolu odur. (benim yorumum : anadolu artık kendi zenginlerini çıkartıyor, örnek mi istersiniz; tüsiat,müsiat..vs .. artık farketmez bakınız kayserili işadamları derneği)
Ankara’nın “tutucu” bürokratlarından daha ileri bir teknolojiyi ve üretim gücünü temsil ediyorlar.
Daha zenginler.
Gelişime daha açıklar.
Dünyayla bütünleşmeyi daha iyi biliyorlar.
İktidarı aldılar.
Ve, bırakmayacaklar.
AKP’yi kapamaya çalışanlar sanıyorlar ki AKP olduğu için Anadolu güçlü.
Öyle değil.
Anadolu güçlü olduğu için AKP diye bir parti var.
Onu kapatın, yenisi iktidara gelecek.
O parti de aynı Anadolu gibi “muhafazakâr ilerici” olacak.
Yaşam tarzı muhafazakâr, üretim tarzı ilerici.
İleri bir üretim tarzı olduğu için de dünyanın “gelişmiş ekonomileriyle” yakın bir ilişki kurabiliyor.
Anadolu zenginliğini önemli ölçüde bu ilişkiye borçlu olduğundan, Avrupa Birliği’nden kopmayı amaçlayan hiçbir güç bu ülkede siyasi yollardan iktidara gelemez, siyaset dışı yollarla gelen de uzun zaman orada kalamaz.
Anadolu’nun ne üretimdeki “ilericiliğini” durdurabilirsiniz, ne de onun yüzyılların içinden gelen muhafazakârlığını emirlerle yok edebilirsiniz.
Anadolu, üretimine denk bir yaşam tarzını uzun bir süreçte belirleyecek.
O süreci “kestirmeden” aşmanın imkânı bulunmuyor.
Bu muhafazakârlık, bir şeriat yönetimine dönmez çünkü şeriat o üretim tarzıyla da, o ticaret ortaklıklarıyla da uyuşmuyor.
Laiklik elden gidiyor diye samimiyetle korkanlar, Anadolu insanlarının giysilerine, ibadetlerine, inançlarına değil, üretimlerine ve ticari ilişkilerine bakarlarsa, böyle bir tehditle karşı karşıya olmadıklarını kavrarlar sanırım.
Anadolu, “ilerici” yanıyla çoktan dünyayla bütünleşti.
Oradan kopamaz.
“Muhafazakâr” yanını da geçmişten öyle kolayca kopartamaz.
Bir süre, birbiriyle çelişen iki özelliğini bir arada taşıyıp yaşayacak.
Orduyla, yargının bunu bir türlü kavrayamamaları, hâlâ iktidarı ellerinde tutabileceklerini sanmaları, suç işlemeyi göze alarak anlamsızca çabalamaları, Anadolu’nun gücünü ve yapısını kırmaya yetmez ama ülkeye boşuna vakit kaybettirir.
Zaten de kaybettiriyor.
Ama bugün yaşadıklarımızı bir “final” sanmayın.
Bunlar henüz “öncü” sarsıntılar.
Osmanlı’dan bu yana hayatımızın içinde duran bu tuhaf gerilim, Anadolu ile “başkent” arasındaki bu “fay hattı” çok daha büyük bir sarsıntıyla kırılacak.
Verilen muhtıralar, hukuk maskaralıkları, “gerilimin” artmasına ve “depremin” daha kısa sürede patlamasına yol açacak sadece.
Türkiye ancak o depremden sonra yerli yerine oturup normalleşecek.
Ordu gibi bir ordumuz, yargı gibi bir yargımız olacak.
Ama bu arada bir iyice sallanacağız.
Sağlam tutunun.
Altı yüz yıllık bir iktidar yıkılıyor.
Verdiği kararlarla kendi kendini çökerten yargı da zaten bu büyük yıkılışın gönüllü kurbanı.
Bir yanımla hukukun ırzına geçtikleri için onlara çok öfkeleniyorum ama bir yanımla da onlara acıyorum.
Yenilmekten daha da kötü olan, yenildiğini fark edecek bir ferasete sahip olmamaktır çünkü.
Ahmet Altan ‘ a saygı ve selamlarımızla,yazılarının ve kelimelerinin devamını bekliyoruz.
harika bi yazı ve inanılmaz güzel yorumlar… hiç yorum yapılmamış olması dikkatimi çekti halbuki çok alakadar olunması gereken bir konu… türkiye üzerine oynanan onca oyun var ve biz üç maymunu oynayarak marifetli bişeyler yaptığını sanan gençler, ne kendimizi tanıyoruz ne de ecdadımızı tanıyoruzz ne yazık ki beyinlerimiz yıkanmaya çok müsait ve anti-islam temelli tüm dış güçlerin ambargolarına ses çıkartmıyoruzzz… üstüne üstlük tüm bu akbabaları
ilerici, modern,demokrat,özgürlükçü,sosyal diye öve öve yere göğe sığdıramıyoruz yazık bize yazık asr-ı saadetin efendilerinin emeklerineee 🙁 🙁 🙁 🙁 🙁 🙁 cevap vermek için tüm yapılanlara bir dur demek için ne bekliyoruz ki? ille bi tufan mı olmalı ya da yanardağlar mı patlamalı ya da deprem mi olmalı ne olmalı yaniiii…………
tenezzül edip okuma lütfünde bulundugunuz için gercekten tesekkür ederim.bu tarz paylaşımlar genelde yorum almazlar,hatta okunmazlar bile.
maleseff bu durum çok üzücü ama asıl ben teşekkür ederim bu tarz yazılara yer verdiğin için ve belki de bi nebze olsun bizim de bişeyler söylememize olanak sağladığın için… konuşmak bi işe yaramasa da olsun en azından diğerleri gibi zihinlerimizi uyuşturup oturduğumuz yerde kala kalmıyoruzz ve düşünmenin en azından bişeyler yapma hevesinin verdiği hazzı biz tadabildik 🙂 eee artık diğer yurttaşlarımıza ve vatanını seven kardeşlerimizeee.. bu arada ben tuğçe hani şu tanıyamadığın 🙂