iflas etmenin yolları

erdal demirkıran iflas etmenin yollarıİflas etmenin yolları Erdal demirkıran adlı adaşımın yazdığı bir kitap..Erdal Demirkıran kim diye sorarsanız ben dünyanın en zeki insanıyım diyerek kendini çok iyi şekilde pazarlamayı başarmış.Kitaplarını okuduğumda beni güldürmeyi başaran ama onca aktivetisnie karsın google ye Erdal yazdıgınızda beni hale geçememiş 🙂 insandır kendisi.Kashna diye bir felsefesi var..Arkadaş anlayacağınız üzere kendini çok iyi pazarlamayı biliyor.Dün oda arkadasım Erdal Bey’in İflas etmenin yolları (%100 garantili) adlı kitabını almış getirmiş.Ben daha öncede birkaç kitabına göz atma fırsatı bulmutum açıkcası, o yüzden arkadasıma sordum (onun adıda erdal bu arada 🙂 ) niye bu kitabı aldıgını .Arkadaşı hediye etmiş. Bende nacizane aldım elime ve kitabın ilk kırk sayfasını bir cırpıda okudum gercekten sürükleyici ve insanı güldüren bir kitap…Kitapta yazanların tam tersini yaparsanız batmazsınız izlenimi veren,iğneleyici cümleri ve akıl verici hikayelerini içine almış gayet basarılı bir kitap..

Erdal Demirkıranın daha önce istanbul-ümraniye’de verdiği bir seminere katılmıstım,daha önce bikaç blogada onun tarzını begenmediğimi yazmıstım..Ama arkadaş kendini baya geliştirmiş.Su asamada kendini tebrik etmekten baska birsey gelmiyor elimden.

He kitabı alıp okuyalım mı,derseniz o kadar da değl derim ama nacizane kitap bir yerden elinize geçerse gülmek için yada azcık bazı seylerin dikkatine varmak için bir göz atabilirsiniz.Kişisel gelişim tarzı bir dilli var kitabın,tersini söyleyip dogru yolu göstermeye calısıyor..Okumak isteyeniniz olursa,aman aman ben kitap kurduyumdur diyorsanız,kitabı alınız ve Erdal Bey’e para kazandırınız.

Bu filmi görmeyenler daha çok..

Son 10 gündür cep telefonumun radyo özelliğini çok sık kullanmaya başladım,her sabah yurttan okula giderken yaklasık 1saat boyunca sabah haberlerini ve gazete başlıklarını dinliyorum,o kadar iyi oluyor ki anlatamam.Sizlere de  tavsiye ederim.Dün de okula giderken yine aynı şeyi yaptım ve radyoda sabah haberlerini dinlerken radyo spikeri Mehmet barlasın bir yazısını okudu ve yazı cok hosuma gitti. Yazı benim yukarda yazdığım başlığa sahip.Yazıyı burdan olduğu gibi vercem.Ve sizlerden de yazıyı okumanızı isticem..İster begenin ister begenmeyin ama okuyun…

Bu filmi ilk kez görenlerin sayıları daha fazla…


Kırkpınar çayırında yağlı güreşe çıksanız, herhalde en fazla “Rakibimin neresinden tutayım ki elimden kaymasın” sorusuna cevap ararsınız.
Türkiye’nin sorunlarının bir yerinden yakalamak da, böylesine zor bir iş.
Diyelim ki üniversitelere yine tahrikçi ajanlar dadanmaya başlamış.
Bu durumda ne diyebilirsiniz?
– Aman dikkatli olalım. Biz bu filmi daha önce defalarca gördük.
Bunları yazarken ülkenizin yaş ortalamasını düşünmezsiniz tabii.
“Bu filmi” en son gördüğünüz tarihin 25-30 yıl önceye ait olduğu ve Türkiye nüfusunun yarısının 25 yaşın altında bulunduğu aklınıza bile gelmez.
Sizi okurlarınız uyarır.
Nitekim bir sayın okurumuzdan aşağıdaki uyarı geldi hemen:
– Sayın Barlas, ben bu filmi daha önce görmüştüm diyorsunuz. Bu filmin yapımcısı, yönetmeni ve senaryo yazarı kimdir? Birileri bu filmi çekiyor, yayınlıyor sorumlusu hükümet oluyor. Yaşımdan dolayı ben bu filmi ilk kez görüyorum ve sonunu heyecanla bekliyorum. Saygılarımla. Oral Havlucu

Kimler giremez?
Üniversitelerin sorunlarına eğilirken, moda olduğu üzere, hangi üniversite türbanlıları alıyor, hangileri almıyor benzeri bilimsel yeterlilikle ilgili konulara takılırsınız.
Bu sırada bir başka sayın okurunuz, bazı rektörlerin sadece türbanlılara mı üniversite kapılarını kapattıklarını sorup, sizi yine uyarır:
– İşte kör gözler görmez. Türbanlı giremez ama PKK’lı girer, terörist girer, silahlı girer, öğrenci olmayan girer… Provokatör girer… Nihat Baysu
Gündemin bir diğer maddesi olan AK Parti’nin ve DTP’nin kapatılmaları istemli Anayasa Mahkemesi’ndeki davalara eğilirsiniz. Avrupa Birliği’nin bu duruma gösterdiği tepkileri irdelersiniz.

Ankara zihniyeti
“Avrupa ne düşünüyor” sorusunu irdelerken, aklınıza “Acaba Türk seçmenleri ne düşünüyor “u araştırmak gelmez bile. Çünkü isteseniz de istemeseniz de “Ankara” sizi bir ölçüde kendine benzetmiştir.
Bir sayın okurunuz, bu konuda defalarca sizi uyarmıştır oysa.
Son olarak şunları yazmıştır size:
– Bakıyorum sizler de dahil Ankara zihniyetine karşı hemen yelkenleri suya indiriyorsunuz. AKP dahil bu davaya sözde gönül vermişler de sus pus oluyorlar… Baştan söylemiştik Ankara zihniyetini yok edemeyenleri Ankara zihniyeti yok eder. Mehmet Sipahi
Sayın Sipahi’nin uyarı mesajını okuduktan sonra, bir diğer sayın okurunuzun da “Türk seçmeni ” olarak size ilettiği düşüncelerin bulunduğu email’i açarsınız:
– Merhabalar Sayın Barlas. Demokratik bir ülkede yaşadığımızı düşünerek oyumuzu verdik. Fakat halkın %50’sine yakının oy verdiği parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmak isteniyor. Bu durumda kurulmuş olan partiler arasında Anayasa Mahkemesi partileri inceleyip kriterlerine en uygun olanı seçsin. Biz de boşuna kendimizi özgür bir ülke olarak kandırmayalım… Evet eğer AKP kapatılırsa bundan sonra oy kullanmayacağım. Nasılsa çok da önemli değil.Tabii ki seçtiğimiz insanlar sınırsızca yönetim özgürlüğüne sahip olmamalı. Ama bir parti kapatılıyorsa, bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü, yönetim şeklini tehdit eden bir durum içine girmişse gerekli olmalıdır. Bundan sonra benim oyumun bir önemi yoksa oy kullanmamaya kararlıyım.
Jale Göl
Sayın Jale Göl’ün mesajını da okuduktan sonra, bilgisayarınızın karşısında düşünmeye başlarsınız.

Hiç yerine koyulmak
Darbeler yapılır, partiler kapatılır, seçilmiş iktidarlar devrilirken, kim bilir kaç milyonlarca Jale Göl, “Meğer benim oyum bir hiçmiş” duygusunu yaşadı…
Sayın genç okurum Oral Havlucu gibi yaşı küçük olanlar için bu duygu kırılması ilk kez yaşanılacak bir olay.
Bu durumlar karşısında izlenebilecek bir yol daha var.
Örneğin Sayın Süleyman Demirel gibi iki kez devrildikten sonra, devirenlere destek verebilirsiniz. Adnan Menderes’in hayaleti de, artık sizi değil Tayyip Erdoğan’ı taciz etmeye başlar.
Kral babanızı öldürüp annenizle evlenen ve tahta el koyan amcanızın yanındaki protokol koltuğuna oturursunuz.
Ankara’nın post-modern Hamlet’i olursunuz böylece.

yazı kaynağı.. Mehmet Barlas’a yazısından dolayı teşekkür ederim..

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial