Bireysel Gönüllülüğe Çağrı

Arkadaşlar Selamlar;

Artık buraları iyice boşlar oldum farkındayım ama siz yinede kusuruma bakmayıverin olur mu?

Bugün size toplumsal açıdan önemli olduğuna inandığım bir durumdan bahsetmeye çalışacağım ve sonunda da sizleri yazımın başlığında da okuduğunuz üzere ‘bireysel gönüllüğe’ davet edeceğim. Umarım davetime icabet edersiniz!

Üniversitede bir dersimiz kapsamında Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK)  iletişim eksikleri üzerine bazı çalışmalar yürütüyoruz. Ben her zaman demişimdir, bakkal olmadan, unun kilosu kaça mal olur sonra kaçtan satılır bilemezsin diye bir cümle kurarım. Bu çalışmalarımızda da durum aynen böyle oldu. Biz STK’ların iletişim sorunlarını üzerine çalışırken, aslında işin özünde başka ne sorunlar varmış, bu kuruşlar ya da dernekler nasıl çalışırmış biraz da onu görme şansımız oldu. İşin özünde, bizlerin tahmin ettiği üzere öyle ahamlı şahamlı işler dönmüyor. Bu kuruluşlar ya da dernekler kılı kırk yararak faaliyet vermeye çalışıyorlar. Kimisi gönüllü bağışçı bulmaya çalışıyor, kimisi ofis malzemeleri için destekleyici, kimisi kitap seslendiricisi, kimisi özürlü aracı, kimi ise mesajlarını başkalarına ulaştıracak halktan iletişimciler vb. arıyor.

Aslında bizler gönlü geniş bir toplumuz, biz gerektiği zaman gerek hizmetimizi gerek malımızı ortaya koymaktan çekinmeyiz. Burada size vatan millet Sakarya, bizler Osmanlı’nın torunlarıyız edebiyatı yapmayacağım ama bugün kurumsal sosyal sorumluluk diye ya da sosyal sorumluluk kampanyaları diye ortalıkta dolanan kampanyaların doğuş yerinin iletişim tarihçilerinin belirttiği üzere ABD olduğundan çok bizim topraklarımız olduğuna inanıyorum ki kesinlikle öyle. Temel inanç sistemimizde ki fitre, zekat, hayır kavramları, tarihimizde kurulmuş olan binlerce gönüllü dernek bunun en güzel örnekleri. Ki çok değil bu sene içinde kendisinden kilometrelerce uzakta olan bir millete yardım götürürken cinayete kurban gitmiş mensupları bulunan bir milletiz.

Bugün derste Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı (TÜRGÖK) sorumlularından Sevgili Burçay Hanım bizlerle birlikteydi. Dernekten ve faaliyetlerinden bahsetti. Ama konuşmasına başlamadan önce, gözlerimizi birer siyah kumaş parçasıyla kapattırarak, bizlere kitaplıktan getirdiği bir kitabın ses kaydını dinlettiği deneyimsel tecrübemi sizlere anlatamam. 5 dakika çok değil, 5 dakika dünyanız kararıyor. Hadi birer empati kuralım belki o zaman az da olsa anlayabiliriz. Sonrasında derneğin sıkıntılarından bahsetti. Gerçekten kolay ayakta durmuyorlar. Yalnızca onlar değil, kanımca bütün derneklerde ya da kuruluşlarda benzer sorunlar mevcut. Ve sonrasında ‘çok veren maldan az veren candan’ atasözümüzü anımsatırcasına bazı şeyler söyledi. Mesele her zaman para değil, ki mi zaman gönüllü bulamıyoruz, ki mi zaman kitap seslendirecek insan, kimi zaman yaptığımız kampanyaları anlatacak kimse olmuyor ortalıkta, kimi zaman gönderdiğimiz mailleri başkalarına aktaracak kişiler olmuyor dedi.

Hmm!

Bu noktada bir sorun olmalı. Yukarda bahsettiğim özellikler tarihten değil insanlık değerlerimizden, yüreğimizden, bu toprağın hamurundan geliyor olmalı. Elbet herkes çıkartıp para veremeyecek, elbet herkes aktivist olamayacak, elbet herkes kucağında bir özürlü aracıyla, yanında 10 tane gönüllü arkadaşıyla çıkıp gelemeyecek ama benim herkesin bir şeyler yapabileceğine karşı bir inancım var. Elimizden ne geliyorsa, dernek, kurum, kuruluş ismi önemli değil. Aklınıza neresi geliyorsa, neresi size yakınsa, ilk kimin yardım mesaj numarası önünüze geldiyse vesaire biz bir yerlere gönüllü hizmetler etmeliyiz. Çünkü hayata iyilik sunmadan ondan iyilik beklememeliyiz, hayata yardım etmeden onun bize yardım etmesini beklememeliyiz. Kimse 1 dakika sonrasını bilebiliyor mu, şimdi sağlamız, her uzvumuz sağlam çalışıyor ama 5 dakika sonra gözümüze perde inse, o zaman aynı gönül rahatlığıyla gidip hadi bana okuma yazma öğretin demeye yüzümüz olacak mı, anlık bir kaza sonucu yürüme yetimizi kaybetsek durum nasıl olur mesela?

 O yüzden hepimizin elini vicdanına koyması lazım. Bugün başkasına, (duayla yaklaşayım Allah geçinden versin) yarın bize.

O yüzden ben bu yazımı okuyacak olan herkesi ‘bireysel gönüllüğe’ davet ediyorum. İster X derneğin yardım numarasına mesaj atıp 3-5 TL destek verin, ister bir derneğe temelli gönüllü olun, ister bir kermese kek poğaça yapın, ister bir derneğin tiyatro ekibine dahil olun, isterseniz bloglarınızda, sosyal medya paylaşım araçlarınızda bir derneğin faaliyetleri hakkında 1 yıl gönüllü bildiricili yapın. Ne olursa olsun ama lütfen bir şeyler yapın!

 (Not: Geçtiğimiz sene içerisinde blogsal sosyal sorumluluk adı altında kendimce bir kampanya başlatmıştım, kendimce elimden gelenim buydu bunu yapmaya çalıştım.   Başarılı oldum olamadım orasını bilemem, o yetmedi Sevgili Şeyma ile birlikte Sosyal Sorumluluğum adı altında sırf böyle kampanyalara ve kuruluşlara ve derneklere tanıtım desteği vermek amacıyla bir blog açtık. Her ne kadar şu aşamada o projenin içinde ben yer almasam da ileride daha ekili bir nokta haline geleceğine sonuna kadar inanmaktayım. Belki oradan da olsa küçük bir destek sağlamayı başarabiliriz. Blog yazarı ya da sosyal medya kullanıcı arkadaşlarımdan da böyle basit projeler bekliyorum , umarım beni kırmazlar)

 Saygı ve Selamlarımla

Bu yazıyı sosyal medya paylaşabilirsiniz

Yazar: Erdal Erdoğdu

Ülkemizin önde gelen iletişim danışmanlığı firmalarının PR ve dijital ekiplerinde görev aldım, birçok üniversite ve özel eğitim kurumunda iletişim bilimleri üzerine eğitimler verdim. Kamu kurumlarında iletişim birimi yöneticiliği yapmaktayım.

“Bireysel Gönüllülüğe Çağrı” için 3 yorum

  1. Çok yerinde cümleler bütün bunlar, ellerine sağlık. Sosyal Sorumluluk’un en önemli ayağı gönüllülük. Öyle ki “bilinçli gönüllülük” yönünde bir dizi anahtar eğitiminden geçmiş biri olarak ilköğretimden başlanarak bu yönde eğitime tabi tutulmamız gerektiğini düşünüyorum.

    Yazında da bir cümleyle üstü kapalı değindiğin Filistin’e insanı yardım gemisi gibi daha başka gemilere gönüllü katılacak yardımsever bulamayabiliriz ileride. Sesli kütüphane için kitap okuyacak tek bir gönüllü bile bulunmadığını düşünebiliriz; korkunç değil mi?

    Bağışlar da bir STK için çok büyük önem taşıyor, bu tartışılmaz. Ancak onca yardımı amacına ulaştıracak, mağduriyetleri ve eksiklikleri giderecek uzman personel ve gönüllüye sahip olmak asıl can alıcı nokta.

    “sosyalsorumlulugum” projeniz de harika bir fikirmiş. Siteye girip baktım, gerçekten ciddi anlamda geliştirilebilir ve büyük işlere imza atabilir.

  2. Teşekkürler. Damardan girmeyeyim demişsin, demişsin ama… :)) Çok etkili, gerçekçi ve samimi bir yazı. Ayrıca söylediğin gibi gerek kültür gerekse inanıcımız gereği biz bu milletin sosyal sorumluluk kılıfı giydirdiği ZORUNLULUĞU zaten yapmak durumundayız ve yıllardır da yapıyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Social media & sharing icons powered by UltimatelySocial